Jeolojik Zamanlar ve Canlıları


Jeolojik Zamanlar ve Canlıları

Dünya bundan aşağı yukarı 4 milyar yıl önce şekillenmeye ve ilkel prokaryotlar da yaklaşık 3 milyar yıl önce ortaya çıkmaya başlamıştır. Dünyanın yüzü sabit kalmamış; zaman zaman büyük jeolojik olaylarla ‘Kıvrılmalar = Orojenezier’ ‘le yer kabuğunun şekli değişmiş; dağlar, denizler, göller meydana gelmiş ya da kaybol muştur. Bu arada büyük iklim değişiklikleri ortaya çıkmıştır. Bu kıvrılmalara bağı değişiklikler göz önüne alınarak ‘Jeolojik Zamanlar’ ayrılmıştır. Çevre koşullarında meydana gelen değişikliklere göre canlıların bir kısmı tamamen ortadan kalkmış, bir kısmı değişerek uyum yapmış, bir kısmı da bu değişikliklere dayanıklılık gösterebilmiştir.

Jeolojik zamanlar (era) arasında kesin sınırlar yoktur. Her zaman kendi içinde devirlere (periyot) ve devirler de kat (epok) denen alt birimlere ayrılmıştır.

Criptozoik (Kriptozoyik)

Çoğunluk zaman olarak kabul edilmez. iki devri vardır.

1- Archeozoik (Arkeozoyik) (4.5 milyar – 2 milyar):

Bu devire ait kayaçlar, bilinen en eski kayaçlardır; çok defa yerin derinliklerine gömülmüştür; bazen yeryüzüne mostralar halinde çıkarlar. Bu zaman dünyanın yaşıyla aynı değildir. Ancak yer kabuğu oluştuktan sonra, erezyonlarla yırtılıp aşındığında başlamış olur. Arkeo zoyik bundan aşağı yukarı 2 milyar sene önce sonlanmıştır. Bu da kendinden sonra gelen tüm zamanlardan daha fazla bir zamana eşdeğerdir. Bu devirde birçok volka nik olaylar ve dağ oluşumları görülür. Belki, yüksek sıcaklık, basınç ve çalkantı bu devirde muhtemelen var olan canlıların fosillerini ortadan kaldırmıştır. Prokaryotik canlılar, devrin sonunda ortaya çıkmıştır (bakteri ve mavi-yeşil alg benzeri canlılar). Bu canlıların organik kalıntıları 3.2 milyar yıl öncesine aittir (!). Bu canlıların hem Avustralya’da, hem de Amerika’da bulunması yaygın ilkel bir canlılığın olduğunu gösterir. Mavi-yeşil alglerin bakteri benzeri canlılar kadar eski olması, hücresel yaşa mın ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra ortaya çıktıklarını gösterir. Fakat bunlar dan önce yaşamın varlığına ilişkin doyurucu herhangi bir kanıt bulunamamıştı. CALVIN tarafından bildirildiğine göre yaklaşık olarak üç milyar yıl öncesine ait Prekambriyum tabakaları arasındaki sızıntıların bileşiminde “pristan” bulunmaktadır. Pristanın bugün zooplankton, balık ve balina yağı ve deniz süngerlerinin yapısında bulunduğu bilinmekle birlikte, materyalin esas kaynağını klorofilin biyogenik veya abiyogenik olarak parçalanmasından oluşan “phytoI” oluşturmaktadır. Bu bakımdan biyo lojik işaret olarak değerlendirilebilir. MEINSCHEN ve BARGHOORN, Mişigan’da yaklaşık olarak iki milyar yıllık Prekambriyuma ait tabakalarda yaptıkları mikro paleontolojik incelemede, bakır yatakları civarında, belirli bir morfolojik şekle sahip olmayan bol miktarda bitkisel kalıntı buldular. Ham petrol yapısındaki sızıntının kromatografik ve .spektrometrik olarak incelenmesi, özüt içerisinde parafine benzer madde ile birlikte Pristan ve Fitan bulunduğunu gösterdi. Elde edilen sonuçlar bu dönemde fotosentez yapan canlıların yaşadığını gösterir. SCHOFF ve arkadaşları, çakmaktaşı yataklarından elde ettikleri materyali elektron mikroskobuyla incelemeleri sonucunda çubuk, Coccus, demir ve kükürt bakterilerini saptadılar. Arkeozoyik kayaçların içerisinde bulunan grafit tabakaları (-saf karbondur-) olaki hayvan ve bitkilerin kalıntılarından meydana gelmiştir. Her ne kadar grafit inorganik kökenli olabilirse de, birçok biyo log, bu grafit tabakalarının organik kökenli olduğuna inanmaktadır. Eğer bu kayaçlar içerisindeki grafitin organik kökenli olduğu kabul edilirse, bu devirde canlı miktarının oldukça yüksek oranlarda bulunduğu ortaya çıkar. Öyleki Appalaşlar’daki grafit mik tarı, orada bulunan .kömür yataklarından daha fazladır. ilk evrelerde Fe + +(=Demir +2 değerlikli) ‘nin bulunması oksijenin olmadığını, daha sonraki Fe + + +(=Demir +3 değerlikli) yatakları da demir bakterileri nin varlığını ortaya koyar.(Bakınız; demir bakterilerinin kemosentezi)

2- Proterozoyik (2 milyar – 550 milyon):

Geniş miktarlarda sedimanların oluşmasıyla özellik kazanmıştır. Sedimanların büyük bir kısmı, bugün, okyanusların altında bulunur. Büyük bir buzul devri geçirilmiş ve buz kütleleri ekvatorun 20.’ci enlemine kadar uzanmıştır. Bundan önceki devire oranla daha az volkanik olaylar görülmektedir. Kayaçlar içerisinde pek az fosil bulunmuştur. Bu fosillerin incelenme sinde sadece yaşam belirtileri değil, aynı zamanda devrin sonuna doğru oldukça evrimleşmiş canlılar göze çarpar. Devrin ortalarında çekirdekli hücreler oluşmuştur. Bitki ve hayvanlarda bazı grupların belirlendiği ve çok hücreli organizmalara geçişin tamamlandığı görülmektedir. Sünger spikülleri, Medüzler, Mantar kalıntıları, Algler, Brachiopada ve tüp şeklindeki Annelida ortaya çıkmıştır. En çok Medüzler görüldü ğünden, bu devire “Medüz Devri” de denebilir. Güney Avustralya’da bulunan Prekambriyum taşlarında, Medüzler, Mercanlar, Segmentli kurtlar ve özellikle iki deği şik hayvan grubu görülmektedir. Bu son iki grup ne bugünkü hayvan gruplarına ben zemekte ve ne de bundan sonraki fosil gruplarına. Vücutları yumuşaktır ve yalnız kal siyum karbonat Spikülleri ile kuvvetlendirilmiştir. Bazı araştırıcılar bu son devire daha doğrusu canlı fosillerin bulunduğu kattan itibaren ‘Prekambrium’ ,demişlerdir. Serbest Oksijen, zamanımızdan aşağı yukarı 1.200 milyon yıl öncesine doğru, atmos ferde çoğalmaya başlamış ye bugünkü atmosferin %0.1 ‘ne kadar yükselmiştir. Dev rin sonuna doğru serbest oksijen miktarı daha da yükselmiştir. Anlattığımız bu iki oluşum evresi jeolojik zaman olarak sayılmaz. Bazı kitaplarda her iki devreye “Kripto zayik” veya” Antekambriyen” de denir. Birinci zaman ancak Prekambriyumdan sonra başlar.

 

1- Zaman – Paleozoyik (550-205 milyon)

“ikinci büyük bir kıvrılma ile Proterozoyik biter. 370.000.000 sene süren Paleozoyik’te kuş ve memeli hayvan filumları hariç, tüm diğer filumlar ortaya çıkmıştır. Bu hayvanlardan bir kısmı kısa bir zaman içerisinde kaybolmuştur. Bunların fosillerinin bulunduğu farklı bölgelerdeki kayaçlar arasında bu şekilde bir ilişki kurulmuş olur. İlk karasal omurgalı hayvanlar birinci zamanda türemiştir. Bitkiler başlangıçta sucul habitatta yaşayan yosunlardan ibaret olduğu halde Silür’den itibaren karasal formlar görülür. LlGNIER’e göre Silür’de dikoton olarak dallanan yeşil alglerde, epidermis, kutikula, stomatların gelişmesi, gövde ve dalların sağlamlaşması; alt dalların kök gibi toprağa girmesi, Rizomların oluşması; iletim dokusunun kök ve gövdede gelişmesi ile damarlı bitkilerin (Tracheophyta) Özellikleri ortaya çıkmıştır. Bu zamanın ilk üç dev rinde’yani Kambriyen, Ordovisiyen ve Silüriyen’de, deniz, kıtaların büyük bir kısmını Örtmüştür. Bu. zamandaki hayvanların birçoğu sırt iskeletli ve zırhlı olduğundan iyi fosil bırakmıştır.

Kambriyen (550-425 milyon):

Farklılaşmış belirli fosilleri veren ilk devirdir. Birçok hayvan farklılaştığına göre, esas canlının oluştuğu devir bundan Önceki devir, yani Proterozoyik olabilir: Bu devirdeki hayvan ve bitkiler (yosun ve pek az görülen likenler) yalnız denizde bulunuyordu. Ordovisiyen’e kadar karalarda” yalnız cansız artıklar bulunmuştur. Kambriyen denizinde su içinde ve yüzünde yüzen bir takım bitki ve hayvanlar karidese benzeyen yüzücü kabuklular ve bazı halkalı solucanlar tarafından yenmekteydi. Deniz tabanı basit süngerler, mercanlar, sölenterler, sap üzerinde büyüyerı derisidikenliler; salyangozlar, Pelecypod’lar, kurtlar, Ctenophoça ve Anthozoa’ya bağlı cinsler ve ilkel kafadanbacaklılardan oluşmuş bir fauna ile Ör tülmüştür. Ingiliz Kolumbiya’sında bulunan fosiller arasında Annelida ile Crustacea arasında geçit oluşturan; Peripatus’a benzeyen fosiller bulunmuştur. Bu devrin en çok bulunan fosilleri Brachiopoda ve Trilobit’lerdir. Brachiopada’ya ait olanlar sesil (sakin-sabit), iki kabuklu hayvanlardır ve plankton yiyicisidirler. Bugün bilinen ‘Lingula’, değişmeden zamanımıza kadar gelen en eski hayvan cinsidir. Çünkü bu günkü formlar, o zamanda yaşayanların fosillerine hemen hemen benzerdir.

Trilobit’ler ilkel Arthropod dur. Vücutları yassılaşmış, uzamış ve dorsal olarak sert bir kabukla örtülmüştür. Kabuk, boyuna üç oluk taşır; bu suretle vücut üç loba bölünmüştür. Vücudun karın tarafındaki segmentlerinden son seg ment hariç, her birinden bir çiftbacak çıkar. Bacaklar yarık, çift çatallıdır; dış taraf taki kol, solunum ödevini üzerine alan solungaçları taşır; içteki kol ise yürümede ve yüzmede kullanılır. Trilobit’lerin çoğu 5-8 cm. boyundadır; ama bilinen en büyük fosil 60 cm.’dir. Bu hayvan grubu Kambriyen’in sonuna doğru gelişiminin zirvesine ulaşmış, daha sonra azalmaya başlamış ve Perm’de tükenmiştir.

Trilobit’ler ilkel Arthropod dur. Vücutları yassılaşmış, uzamış ve dorsal olarak sert bir kabukla örtülmüştür. Kabuk, boyuna üç oluk taşır; bu suretle vücut üç loba bölünmüştür. Vücudun karın tarafındaki segmentlerinden son seg ment hariç, her birinden bir çiftbacak çıkar. Bacaklar yarık, çift çatallıdır; dış taraf ta ki kol, solunum ödevini üzerine alan solungaçları taşır; içteki kol ise yürümede ve yüzmede kullanılır. Trilobit’lerin çoğu 5-8 cm. boyundadır; ama bilinen en büyük fosil 60 cm.’dir. Bu hayvan grubu Kambriyen’in sonuna doğru gelişiminin zirvesine ulaşmış, daha sonra azalmaya başlamış ve Perm’de tükenmiştir.

[image]http://www.charm.netteyim.net/28a.JPG[/image]
a) Bir Trilobit (Dalmanites). 1. Glabella, 2. Göz, 3. Genae (yanak), 4. Pleurae, 5. Rachis, 6. Pygidium, 7. Yüz sturu. b) Eurypterus remipes. 1. Göz (Kühn’den.)

Ordovisyen (425-360 milyon):

Kambriyen’den sonra birçok yeni form oluşmuştur. Bu dallanma zamanımızdaki hayvanların atalarının büyük bir kısmını oluşturması bakımından önemlidir. Basit hayvanlar, gelişmiş hayvanlara dönüşmeye ve çevreye daha iyi uyum yapmaya başlamıştır. Ordovisiyen denizi diğer birçok formları da içerir. Bunlardan birkaçı, dev kafadanbacaklılar, mürekkepbalığına ben zeyen ve uzunlukları 5-7 metreye, çapları ise 30 cm.’e ulaşan hayvanlar (örneğin, bugünkü Nautilius’lar) ‘dır. Ordavisiyen denizi sıcaktır; hatta bugün sıcak sularda yaşayan mercanlar, bu devirde Grönland’a kadar yayılmışlardır. Kıtaların büyük bir kısmı denizlerle kaplanmıştır.
İlk omurgalılar, çenesiz, çift üyesiz (pektoral ve pelvik yüzgeçler gibi), zırhlı (başını örten büyük plakalardan dolayı) ve dipte yaşayan ‘Ostracoder’ denen balıklardır. Bu ilkel balıklar tatlısuda yaşarlardı ve kemik zırhları, onları düşmanlarından, özellikle dev bir Arachnoid olan. Eurypterid’den korumaya yarardı. Zırhları hariç, bu balıklar bugün yaşayan siklostomlara benzer. Bu devirde iki önemli olay evrimi büyük ölçüde etkilemiştir. Birincisi kara bitkilerinin ortaya çıkışı, ikincisi ise akrep gibi, havayla solunum yapan, ilkel hayvanların oluşumudur.

[image]http://www.charm.netteyim.net/28b.JPG[/image]

Siluriyen (Silür) (360-325 milyon):

Bu devirde kara bitkileri yaygınlaşmış ve çeneli balıklar gelişmiştir. Bitkilerden, karasal form olarak çıplak eğreltiler (Psilopsid’ler) türemiştir. Bunlardan Rhynia (filum: Trachaeophyta), rizom’lara, 1 m. kadar uzunluğa ulaşan dikotom dallara ve terminal bir sporangiyuma sahiptir. Yaprak yoktur. Ancak bir çeşit çıplak eğreltide (Psilophyton’da) dal üzerinde iğne gibi çıkıntılar vardır. Bunlar mikrofil yaprak olarak kabul edilir. Tüm damarlı (Tracheophyt) bitkilerin böyle bir kökten türemiş olduğuna inanılmaktadır. Omurgasızlar gelişmelerine devam ederler. Bu devirde, deniz yıldızları, dev deniz laleleri, gelişmiş Trilobit’ler ve 4 metre boyunda deniz akrepleri ortaya çıkmıştır. Bitkilerin bazılarında suyun ve erimiş maddelerin taşınması için boru sistemleri oluşmaya başlamıştır. Bu özellik, bitkilere çok fazla büyüme olanağını vermiştir. Çünkü hücreden hücreye, diffüzyonundan çok daha etkili olan bir madde iletimi ortaya çıkmıştı. Havayla solunum yapan ilk canlıların (eklembacaklı) bu devirde oluştuğu varsayılmaktadır.

[image]http://www.charm.netteyim.net/29a.JPG[/image]
Üst Devon’da yaşayan dev Dinichtys. Baş ve göğüs plakaları gösterilmiştir. Büyüklüğü 2 m.’den fazladır. Çenelerdeki kemik plakalar kesme işlevi görür. Baş ile göğüs arasındaki eklem (a), alt çene aşağı doğru hareket ederken, başın yukarıya doğru kalkmasına ve böylece hayvanın çok büyük bir şekilde ısırmasına izin verir (Romer’den)

Devoniyen (Devon) (325-280 milyon):

Bu devirde Ostracoderm’den çeşitli balık türleri evrimleşmiştir. Dolayısıyla bir çok bilim adamı tarafından ‘Balık Devri’ olarak kabul edilmektedir. Bunların bazıları 10 m. kadar uzunluktadır. Bu formlardan modern kara omurgalıları gelişmiştir. Çünkü kemikli yapılara sahip lob şeklindeki bir yüzgeçten kara omurgalılarının üyelerine benzer yapıların geliştiği düşünülmektedir. Son zamanlarda Afrika’da bir gölde bulunan bu geçiş hayvanlarının canlı örnekleri varsayımı güçlendirmektedir. Bu geçiş hayvanları, yani balıklar, havayla solunum yapma yeteneğine sahipti ve solungaçlardaki gibi yetkin bir oksijen alınımı vardı. Bu balıklara, “Akciğerli BaIıklar” denir; zamanımızda yalnız Afrika ve Avustralya’da yaşarlar. ilk evrimleşen çeneli ve çift yüzgeçli balıklar Placodermi’ye aittir. Bunlar arasında Climatius, Dinichties ve Bothriolepis bilinmektedir. Hepsinde, vücut zırhla örtülü olduğu için, zırhlı köpekbalıkları olarak tanınır. Bazılarında boy büyüktür. Bir kısmında omurgalı hayvanların üye çiftlerine karşılık olacak şekilde yüzgeçler bulunduğu halde, bazılarında da bunların arasında beş çift fazladan yüzgeç vardır.

[image]http://www.charm.netteyim.net/29b.JPG[/image]
Regressif ve rekonstrüktif evrim düzeneği. a) Periophtalmus denen balığın karaya geçişi b) Mağaraya giren balığın gözlerini yitirişi (regressif evrim), c ve d) Üye şeklindeki yüzgeçleriyle yürüme hareketi yapan iki balık, c) Neoceratodus forsteri ve d) Protopterus annectens (Kühn’den).

[image]http://www.charm.netteyim.net/29c.JPG[/image]
Devon’da yaşayan iki Placoderm fosili. A) Climatius; dikenli derili köpekbalığı. Yüzgeç dikenleri büyüktür; pelvik yüzgeç ile göğüs (pectoral) yüzgeci arasında beş çift yardımcı yüzgeç vardır. Silür’de görülmüş, Devon’da yaygınlaşmıştır. B) ikinci tip Placoderm (Bothriolepis) ise eklemli tek bir yüzgeç taşır (Romer’den).

Placodermi’nin hükümranlığı oldukça kısa sürmüştür. Devon’un başlarında yeni türeyen balık evrim dalları nedeniyle Devon’un sonunda ortadan kalkmıştır. Bunlar, hayvanlar aleminde sonu gelen tek omurgalı sınıfıdır.

Devon içinde Placodermi’den Chondrichtyes ve Osteichtyes olmak üzere iki yeni balık sınıfı evrimleşti. Chondrichtyes, köpekbalıklarını ve vatoz balıkımını içine alır. Bu sınıfın üyeleri Devon’da tatlısularda oluştuktan sonra denizlere geçmiştir. Osteichtyes üyeleri, oluştukları tatlısularda kalmış, bazıları sonradan deniz ekosistemine geçmiştir. Devon’da kemikli balıklardan Paleopterygii alt sınıfından Paleoniscoidei takımı, Choanychtyes alt sınıfından Dipnoi ve Crossopterygii üst takımları türemiştir. Crossopterygii’nin Rhipidistia ve Actinistia olmak üzere iki takımı Devon’da yaşamıştır. 1938 yılında Hint Okyanusunda bulunan Latimeria, Actinistia’ya bağlı yaşayan fosil olara kabul edilmektedir,

[image]http://www.charm.netteyim.net/29d.JPG[/image]
Crossopterygii üst-takımından, A) Devon’dan tipik bir fosil, B) Bugün Hint Okyanusunda yaşayan bir fosil
(Villee’den)

Devon’da bir Osteichtyes takımı olarak yaşayan Paleoniscoidei üyeleri, sonradan denizlere geçerek, bugün, denizlerde ve tatlısularda yaşayan kemikli balıkların atalarını oluşturmuştur. Devoniyen denizi, mercanlara, deniz zambaklarına (lalelerine) ve büyük balıklara ilaveten az da olsa Brachiopod ve Trilobit’lere hala sahiptir. ilk kara omurgalıları ‘Labyrinthodont’ denen amfibilerdir; bunlar Devoniyen’in sonuna doğru ortaya çıkmıştır.

[image]http://www.charm.netteyim.net/29e.JPG[/image]
A)Diplovertebron; ilkel bir Paleozoyik amfibisi (Stegocephalia), B) Ophiacodon; Perm başındayaşamış Pelycosaur. Her ne kadar Pelycosaur’lar ilkel sürüngenler ise de, bazı özellikleri bakımından memelilerin ilk evrimsel basamakIarına çok benzerler (Ville’den).

Bu devirde ilk gerçek eğrelti ormanları görülür; tohumlu eğreltiler, karayosuniarı ve atkuyrukları oldukça yaygındır. Bitkilerden kipritotları (Lycopsid) ve atkuyrukları (Sphenopsid) hatlarının tümü bol olarak bulunmaktadır. Devon’un kipritotları (Lycopsid ‘leri) dev Lepidodentrit’ler ile simgelenir. Bir çeşit kipritotunun (Lycopodium bitkisinde) boyu 40 m., yaprakları 50 cm. kadar uzunluktadır. Kanatsız böcekler ve kırkayaklar bu devirde ortaya çıkmıştır. Amfibiler, ola ki Dipnoi ve Crossopterygi (akciğerli balıklardan)’lerden köken almıştır. Dipnoi’nin kalp yapısı, tetrapotlarınkini, larvaları Uredela larvalarını andırırsa da, Protopterus’ta olduğu gibi, yüzgeçler zayıf olduğu için karasal habitatta hareket etmeye yeterli değildir. Buna karşılık Crossopterigii’den Rhipidistia’da yüzgeçlerin iskeleti pentadaktil üye tipine homolog kısımlar içermektedir. Sindirim sisteminin ön kısmından oluşan yüzme keseleri,akciğerlere homologtur. Deri üzerinde pullar azaldığı için suyu terkeden Rhipidist’lerin deri solunumu yapabildiği kabul edilmektedir. Balık kökünden gelen amfibilerin evriminde belli başlı değişmeler, hava solunumunda, kan dolaşımında ve üye yapısından olmuştur. LULL’a göre periyodik kuraklık ve yağış, gelişmeyi iki yaşamlı hat şeklinde zorlamıştır. Bugün, Afrika, Güney Amerika ve Avustralya’da bulunan Dipnoi’ler benzer koşullarda yaşamaktadır. BARREL, Üst Devon’da kurak ve yağışlı periyotların bulunduğunu göstermiştir. Belki çamurlu sularda sürüne sürüne, bu akciğerli balıkların yüzgeçleri, bir zaman sonra amfibi ayağı şeklinde gelişmiştir. Bilinen en eski amfibi Stegocephal’lerden Ichtiostaga’dır. Devon sona ererken kıkırdaklı balıklar denizlerde, kemikli balıklar tatlısularda yaygındı. Karasal omurgalılar olarak yalnız ilkel amfibiler bulunmaktaydı. Fakat bunlar sudan karaya kısmen çıkmışlardır. Çünkü ne erkekten dişiye spermaları iletecek organlar gelişmiştir ve ne de yumurta, suyun dışında açılabilecek duruma gelebilmişti. Bu nedenle üremek için suya dönmek zorundaydılar.

www.nationalacademies.org/evolution

www.evolution.berkeley.edu

www.talkorigins.org/faqs/homs

.

.

http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=35353&PN=1&TPN=1