16 Nisan 2008 Michael Le Page
Yakında Charles Darwin’in doğumunun 200’üncü ve muhtemelen şimdiye kadar yazılmış en önemli kitap olan ‘Türlerin Kökeni’ nin yayınlanmasının da 150. yıldönümü kutlanacak. Bu kitapta Darwin günümüzde bile birçok insanın şok edici bulduğu bir fikir ortaya atmıştır; insan yaşamı da dahil olmak üzere yeryüzündeki tüm yaşamın doğal seçilim yoluyla evrimleştiği fikri.
Bu kitapta Darwin, evrim için kuvvetli deliller göstermiştir ve onun zamanından bugüne artık bu iddia karşı konulamaz duruma gelmiştir. Sayısız fosil keşifleri daha önceki formlardan günümüz organizmalarının evriminin izini sürmemizi sağlamıştır. DNA sekans analizleri tüm canlıların ortak bir kökeni paylaştığını şüphe götürmez bir şekilde doğrulamıştır. Çevremizde, hızlıca değişim gösteren HIV ve grip virüsleri gibi sayısız evrimleşme örnekleri görülebilmektedir. Evrim dünyanın yuvarlak olması kadar güçlü bir bilimsel gerçektir.
Ve hala bu konuda elde edilmekte olan dağlar kadar kanıta karşın dünyadaki birçok kişi evrim konusunda – eğer eğitiliyorsa- yanlış eğitilmektedir. Darwin’in doğumyeri ve eğitimli ve laik insanların çoğunlukta olduğu İngiltere’de bile anketler insanların yarısından azının evrimi kabul ettiğini göstermekte.
Biyoloji veya bilim eğitimi almamış insanlar için evrim teorisinin doğaüstü alternatiflerine inanan insanların görüşleri ikna edici olabilmektedir. Hatta evrimi kabul edenler arasında bile yanlış anlamalar sıklıkla görülmektedir.
Birçoğumuz örneğin fizikteki sicim teorisi konusunu anlamadığımızı kabul ederiz buna karşın hepimiz evrimi anladığımız konusunda hemfikirizdir. Gerçekte, biyologların da keşfettiği gibi, bunun sonuçları bizim hayal bile edemeyeceğimiz kadar garip olabilir. Muhtemelen evrim bugüne kadar öne sürülmüş teoriler arasında en iyi bilinen ama en kötü anlaşılanıdır.
İşte size New Scientist dergisinin evrimle ilgili en yaygın mitler ve yanlış anlamalar rehberi:
Yanlış 1:Her şey doğal seçilimle meydana gelmiş bir adaptasyondur
Yanlış 2: Evrimin tek aracı doğal seçilimdir
Yanlış 3: Doğal seçilim her zaman daha karmaşık canlıların oluşmasına sebep olur
Yanlış 4: Evrim çevresine mükemmel şekilde uyum sağlamış yaratıklar meydana getirir
Yanlış 5: Evrim her zaman türlerin hayatta kalmasını destekler
Yanlış 6: İnsanların evrimi anlamamasının hiç bir önemi yoktur
Yanlış 7: ‘Uyumlu olanın hayatta kalması’ kuralı ‘herkesin kendi kendini düşünmesini’ mazur gösterir
Yanlış 8: Evrim sınırsız derecede yaratıcıdır
Yanlış 9: Evrim homoseksüellik gibi olguları açıklayamaz
Yanlış 10: Yaratılışçılık evrime alternatif bir teoridir
Yaratılışçı mitleri
Yanlış 1. Evrim yanlış olmalı çünkü İncil hatasızdır
Yanlış 2. Evrimi kabul etmek ahlakı çökertir
Yanlış 3. Evrim teorisi ırkçılık ve soykırıma neden olur
Yanlış 4. Din ve bilim karşılaştırılamaz
Yanlış 5. Yarım kanat bir işe yaramaz
Yanlış 6. Evrimsel bilim tahmin konusunda başarılı değildir
Yanlış 7. Evrim yanlışlanamaz bu nedenle bilim değildir
Yanlış 8. Evrim karmaşık yaşam formlarını meydana getiremez
Yanlış 9. Evrim tamamen rastlantısal bir süreçtir
Yanlış 10. Mutasyonlar yeni bilgi oluşturamaz sadece ona zarar verir
Yanlış11. Darwin evrim konusundaki tek otoritedir
Yanlış12. Bakteri kamçısı indirgenemez karmaşıklıktır
Yanlış13. Evrim termodinamiğin ikinci kuralını ihlal eder
Yanlış14. Diğer yaratılışçı hataları
Yanlış 1 : Her şey adaptasyondur
Bitki ve hayvanların tüm özelliklerinin doğal seçilimle ortaya çıkmış adaptasyonlar olduğunu zannederiz. Oysa ki çoğu ne adaptasyon ne de doğal seçilim sonucudur.
Neden çoğumuz yorgun bir günün sonunda kendimizi elimizde mikrodalgada ısıtılmış bir yemekle televizyonun karşısına atarız? Rahat olduğu için mi? Yoksa televizyon karşısında yenilen yemekler yüzbinlerce yıllık insan evrimin doğal sonucu mudur?
Lütfen gülmeyin. Muhtemelen daha önce buna benzer varsayımlarda bulunmuşsunuzdur. Vücudumuz ve davranışlarımız ile ilgili neredeyse her durum hakkında evrimsel hikayeler üretmek kolaydır. Her şeyin bir amacı olduğunu kabul ederiz ancak bu konuda çoğu zaman yanılıyoruzdur.
Erkek meme uçlarını düşünün. Erkek memelilerin bunlara ihtiyacı yoktur. Erkekler bunlara sahiptir çünkü dişilerde vardır ve meme ucu yapmak çok masraflı bir işlem değildir. Cinsiyetler arasında farklı gelişim yollarının evrimleşmesi ve erkeklerde meme oluşumunun gerçekleşmemesi için bir baskı oluşmamıştır. Bazıları dişi orgazmının da erkek meme uçları ile aynı sebepten dolayı var olduğunu öne sürmektedirler ancak bu çok daha tartışmalı bir konudur.
Koku duyumuz örneğin. Gül kokusunu çok kuvvetli mi duyarsınız yoksa bu kokuyu alabilmek için çabalar mısınız? Kuşkonmaz yedikten sonra birçok kişinin idrarının oluşturduğu belirgin kokuyu fark edebilir misiniz? Konu koku almak olduğunda kişiler arasında çok farklılıklar vardır. Bunun sebebi uyumsal olmaktan çok, büyük oranda şansa bağlı mutasyonlardır.
Örneğin pigmelerin kısa boylu olmasının sebebi bir adaptasyon olmasından çok ölüm oranının yüksek olduğu populasyonlarda erken çocuk sahibi olma yönünde bir seçilimin yan etkisi olabilir.
Çok vasıflı genler
Görünüşteki adaptasyonlar başka yöndeki seçilimin yan etkileri olabilir. Bunun bir nedeni genlerin gelişimin farklı dönemlerinde ve vücudun farklı kısımlarında farklı roller üstlenebilmesidir. Dolayısıyla herhangi bir değişken için seçilim, görünüşte birbiriyle ilgisiz olan etkilere neden olabilir. Örneğin erkek eşcinselliği, dişilerde doğurganlığı arttıran gen varyantlarıyla ilgili olabilir.
Uyumsal olmayan veya kötü etkili bir gen çeşidi (varyantı), çok faydalı bir gen çeşidiyle aynı DNA ipliğinde bulunduğu için populasyonda hızlı bir biçimde yayılabilir. Canlılar arasında eşeyin önemli olmasının sebeplerinden biri budur: Eşeyli üreme sırasında kromozomlar arasında DNA parçacıkları değiş tokuş edilirken genlerin iyi ve kötü varyantları birbirinden ayrılabilir.
Bitki ve hayvanların diğer özellikleri, (örneğin devekuşlarının kanatları gibi) eskiden adaptasyon olan ama artık orijinal amaçları için ihtiyaç duyulmayan yapılar olabilir. Böyle ‘körelmiş özellikler’ daim olabilirler bunun sebebi nötral olmaları, başka bir görev üstlenmiş olmaları olabilir veya dezavanajlı olmalarına karşın evrimsel olarak yok edilmek için henüz yeterli zamanın geçmemiş olması olabilir. Örneğin apandis. Şu veya bu fonksiyonu olduğuna dair çok sayıda görüş olmasına karşın kanıt kesindir: apandisinizin olmasındansa, olmaması hayatta kalmanız açısından daha avantajlıdır.
Peki öyleyse neden yok olmadı? Çünkü evrim bir sayı oyunudur. Birkaç bin yıl önceye kadar dünya çapındaki insan sayısı azdı ve insanlar her bir kuşak arasındaki uzun dönemler boyunca az sayıda çocuğa sahip olabiliyordu. Bunun anlamı; apandisin boyunu azaltacak veya tamamen yok edecek mutasyonların oluşması için ve bu mutasyonların doğal seçilimle populasyonlarda yayılması için az sayıda şansın olduğudur. Diğer bir olasılık ise; Apandis küçüldükçe apandisit (apandis iltihaplanması) ihtimalinin artması ve bunun da apandisin alıkoyulmasına neden olmasıdır.
20 yaş dişi diğer bir körelmiş kalıntıdır. Daha küçük ve zayıf bir diş atalarımızın daha büyük bir beyin geliştirmelerine izin vermiştir. Çoğumuz potasyel olarak ölümcül sonuçları olabilmesine karşın, yer olmamasına rağmen 20 yaş dişi çıkarıyoruz. Bu dişin hala mevcut olmasının sebeplerinden birinin kişinin üreme çağını geçmesinden sonra ortaya çıkması olduğu düşünülmektedir.
Bütün bu sebeplerden ve başka birçok sebepten dolayı farklı davranışlarn evrimsel açıklaması ile ilgili görüşlere kuşkuyla yaklaşmalıyız.
Evrimsel psikoloji özellikle insan davranışının tüm yönlerini evrimsel olarak açıklamaya çalışmaya daha meyillidir.
Sağlam kanıtlar olmaksızın örneğin TV karşısında yenilen yemeklerin ‘evrimleştiği’ gibi yorumlara ihtiyatlı yaklaşmak gerekir.
Yanlış 2. : Evrimin tek aracı doğal seçilimdir
Değişikliklerin çoğu pozitif seçilimden çok genetik sürüklenmeye bağlıdır. Bu durum şöyle özetlenebilir; en şanslının hayatta kalması.
Aynaya bir göz atın. Yüzünüz bir Neanderthal’inkinden oldukça farklı değil mi? Peki neden? Bu sorunun cevabı ‘rastgele genetik sürüklenmeden başka bir sebebi yok’ olabilir. Kafatasının şekli gibi bazı özellikler fonksiyonu çok büyük oranda değiştirmeden çeşitlilik gösterebilirler. Bunların evrimleşmesinde şans faktörü doğal seçilimden daha büyük rol oynayabilir.
Tüm organizmalarda bulunan DNA yüksek oranda reaktif kimyasalların ve radyasyonun saldırısı altındadır ve kendini kopyalarken genellikle hatalar meydana gelir. Bunun sonucu olarak her bir insan embriyosunda en az 100 (muhtemelen daha da fazla) yeni mutasyon meydana gelir. Bazıları zararlıdır ve doğal seçilimle – örneğin embriyonun ölmesiyle- elenirler. Çoğu ise vücudumuzda herhangi bir değişiklik yaratmaz çünkü DNA’mızın büyük bir kısmı aktif bir şekilde kullanılır durumda değildir. Çok az mutasyon ise ne özellikle zararlı ne de faydalıdır.
Büyük oranda nötral mutasyonların birkaç kişiye sınırlı kaldığını düşünebilirsiniz. Gerçekte nötral mutasyonların büyük çoğunluğu silinip gider, çok azı ise bir populasyonda yayılma imkanı bulur ve ‘sabitlenir’. Bu tamamen şans eseridir. Bazı mutasyonlar her bir jenerasyon boyunca daha da fazla bireye aktarılırılar.
Herhangi bir nötral mutasyonun şans eseri yayılması olasılığı düşük olsa bile her bir nesildeki mutasyon sayısının çok fazla olması genetik sürüklenmeyi önemli bür güç haline getirir. Bu biraz piyango oyununa benzer: Kazanma olasılığı çok düşüktür ama her hafta milyonlarca kişi bilet aldığı için genellikle bir kazanan vardır.
Sonuç olarak karmaşık organizmaların DNA’sındaki birçok değişiklik seçilimden çok genetik sürüklenmeyle ilgilidir. Bu nedenle biyologlar genomları karşılaştırırken benzer veya korunmuş sekanslara odaklanırlar. Doğal seçilim yaşamsal önemi olan sekansları koruyacaktır, geri kalan kısımlar ise sürüklenme dolayısıyla değişime uğrayacaktır.
Darboğaz boyunca sürüklenme
Genetik sürüklenme bazen doğal seçilime karşı da olabilir. Hafif faydası olabilecek birçok mutasyon şans eseri yok olabilirken, hafifçe zararlı mutasyonlar yayılıp populasyonda yerleşebilir. Populasyon küçüldükçe genetik sürüklenmenin rolü artar.
Populasyon darboğazları da aynı etkiyi yapabilir. Birkaç çizgili bireyin dışında farelerin çoğunun düz renk olduğu bir ada düşünün. Eğer volkanik bir püskürme düz renkli farelerin tümünü yok ederse adada çizgili fareler baskın olacaktır. Bu durum uygun olanın değil şanslı olanın hayatta kalmasıdır.
Rastgele genetik sürüklenme insan evriminde şüphesiz oldukça büyük bir rol oynamıştır. Yaklaşık 10,000 yıl önce insan populasyonları küçüktü ve yaklaşık 2 milyon yıl önce büyük bir darboğazdan geçmişti. Bazı bireyler yaklaşık 60,000 yıl önce Afrika’nın dışına göç ettiklerinde ve diğer bölgelerde koloniler oluşturduklarında başka bazı darboğazlardan geçtiler.
İnsanlar ve diğer insansı maymunlar arasında (ve farklı insan populasyonları arasında) görülen genetik farklılıkların çoğunun genetik sürüklenmeden kaynaklandığına şüphe yoktur. Ancak bu mutasyonların çoğu genomumuzun 9/10’unu oluşturan çöp DNA kısmında yer alır ve bu nedenle herhangi bir farklılık yaratmazlar. İlginç bir soru; vücudumuzu veya davranışlarımızı etkileyen hangi mutasyonlar seçilimden çok sürüklenme nedeniyle yayılmışlardır? Bunun cevabı henüz kesinlik kazanmamıştır.
Yanlış 3: Doğal seçilim her zaman daha karmaşık canlıların oluşmasına sebep olur
Gerçekte doğal seçilim sıklıkla daha büyük bir sadeliğe neden olur. Ve çoğu zaman komplekslilik seçilimin zayıf olduğu veya hiç olmadığı durumlarda artar.
Eğer onu kullanmıyorsanız, kaybedeceksinizdir.
Evrim eklemekten çok eksiltme eğilimindedir. Örneğin mağarada yaşayan balıklar gözlerini, şeritler gibi parazitler sindirim sistemlerini kaybetmişlerdir. Böyle bir sadeleşme aslında bizim farkettiğimizden daha yaygın olabilir. Mesela beyinleri olmayan denizyıldızı ve deniz kestanesinin atalarının beyin taşıdığı ortaya çıkmıştır.
Tüm bunlara rağmen son 4 milyon yıl içinde evrimin daha kompleks yaşam biçimleri oluşturduğuna şüphe yoktur. Peki ama neden?
Genellikle bunun doğal seçilimin bir sonucu olduğu düşünülür. Ancak yakın zamanda kendi acayip ve şişkin genomumuzu çalışan birkaç biyolog bu fikte karşı çıkmışlardır.
Karmaşıklığın seçilim sonucu değil, seçilimin zayıf olduğu veya hiç olmadığı zamanlarda arttığını öne sürmüşlerdir. Bu nasıl olabilir? İki farklı görev yapan bir geni olan bir hayvan varsayalım. Eğer mutasyon sonucu bazı yavrularında bu genin iki kopyası meydana geldiyse bu yavrular artık daha uyumlu hale gelmiş olmazlar. Gerçekte bu genin iki dozuna sahip oldukları için biraz daha az uyumlu hale gelmişlerdir. Seçilim baskısının güçlü olduğu büyük bir populasyonda böyle mutasyonlar elenme eğilimindedirler. Seçilim baskısının daha zayıf olduğu daha küçük populasyonlarda ise biraz dezavantajlı olmalarına rağmen bu mutasyonlar rastgele genetik sürüklenmenin sonucu olarak yayılış gösterirler.
Çoğalmış (duplike olmuş) genler populasyonda daha çok yayıldıkça daha hızlı mutasyon geçirirler. İki kopya halindeki genlerden birinin geçirdiği bir mutasyon orijinal gendeki iki fonksiyondan birincisine zarar vermiş olabilir. Diğer kopya da ikinci fonksiyonu kaybedebilir. Daha önce olduğu gibi bu mutasyonlar hayvanları daha uyumlu hale getirmezler –böyle hayvanlar tamamen aynı şekilde görünüp aynı şekilde davranırlar- ama yine de genetik sürüklenme ile yayılırlar.
Mutasyonlarınızı kullanın
Böylece eskiden iki fonksiyona sahip bir geni olan bir tür, her biri birer fonksiyona sahip iki ayrı gene sahip olmuş olabilir. Karmaşıklıktaki bu artış seçilimden dolayı değil seçilime rağmen gerçekleşmiştir.
Genom bir kez karmaşıklaşmaya başlamışsa devam eden başka bazı mutasyonlar canlının bedenini veya davranışlarını daha karmaşık hale getirebilir. Örneğin iki ayrı gene sahip olmak her birinin farklı zamanlarda açılıp kapatılabileceği anlamına gelir. Faydalı mutasyonlar oluştukça doğal seçilim bunların yayılmasını sağlayacaktır.
Eğer bu görüş doğruysa evrimin kalbinde birbirine karşıt güçler yer alıyor demektir. Gözler veya dil yeteneği gibi karmaşık yapılar ve davranışlar şüphesiz doğal seçilimin ürünleridir. Ama seçilim kuvvetli olduğunda (büyük populasyonlarda olduğu gibi) canlıyı daha da karmaşıklaştıracak rastlantısal genomik değişiklikleri daha baştan engeller.
Bu görüş asteroid çarpması gibi çevresel felaketler sonrası evrimin neden hızlanmış gibi göründüğünü açıklayabilir. Böyle olaylar hayatta kalan türlerin populasyon büyüklüğünü iyice azaltır, seçilim baskısı hafifler ve uyumsal olmayan süreçlerle daha büyük genomik karmaşıklık şansı artar. Böylece uyumsal süreçlerle daha büyük fiziksel ve davranışsal karmaşıklık için imkan sağlanmış olur.
Yanlış 4: Evrim mükemmel olarak uyum sağlamış canlılar meydana getirir.
Yaşamak için mükemmel olarak adapte olmuş olmanız gerekmiyor. Sadece rakipleriniz kadar uyum sağlamış olmanız yeterli. Etrafımızdaki bitki ve hayvanların görünüşteki mükemmelliği gerçeği yansıtmaktan çok bizim hayal gücümüzün zayıflığından kaynaklanır.
Vahşi yaşam belgesellerinde sürekli tekrarlanan bir konu vardır. Tekrar ve tekrar hayvanların çevrelerine ne kadar uyumlu olduklarından bahsedilir. Ancak bu durum nadiren doğrudur.
İngiltere’nin kırmızı sincaplarını ele alalım. Çevresine mükemmel bir şekilde uyum sağlamış gibi görünmektedir. Ta ki gri sincaplar gelene kadar. Gri sincaplar biraz da meşe palamudunu sindirebilme yeteneklerinden dolayı geniş yapraklı ormanlara çok daha iyi uyum ssğlamışlardır.
Evrimin olabilecek en mükemmel tasarımı neden yapmadığının çeşitli sebepleri vardır. Doğal seçilimin tek kriteri bir şeyin işe yarar olmasıdır, o şeyin mümkün olan en iyi şekilde çalışmasına gerek yoktur. Gerçekte ‘kaba tamirler’ veya ‘beceriksizce yapılmış işler’ yaygındır. Klasik bir örnek Panda’nın bambu tutmak için kullandığı başparmağıdır. Stephen Jay Gould 1978’de şöyle yazmıştır; ‘Panda’nın gerçek başparmağı başka bir görev üstlenmiştir bu nedenle Panda genişlemiş ve uzamış bir bilek kemiği ile biraz hantal ama işe yarar bir çözüm getirmiştir.’
Bu örneğin bize gösterdiği gibi, evrim yeni yapılar ortaya çıkarmaktansa mevcut yapıları yeniden şekillendirme yolunu tercih etmektedir. İlkel balıkların loblu yüzgeçleri, kanatlar, toynaklar ve eller gibi değişik yapılara dönüşmüşlerdir. İnsan eli için en uygun parmak sayısı 5 olduğu için değil amfibi atalarımız beş parmağa sahip olduğu için parmaklarımız 5 tanedir.
Birçok grup kendilerini daha başarılı kılabilecek özellikleri hiç geliştirmemişlerdir. Örneğin köpekbalıklarında kemikli balıkların sahip olduğu ve yüzmeyi kolaylaştıran hava kesesi bulunmaz. Bunun yerine yüzmesine, yağlı karaciğerine ve çoğu zaman bir yuttuğu bir miktar havaya güvenir. Benzer şekilde memelilerin iki-yönlü akciğeri kuşların tek yönlü akciğerinden daha az kullanışlıdır. Ve bazen canlılar genel uyumlarını arttırmak yerine azaltan bazı yapılar geliştirebilirler örneğin; tavus kuşlarının kuyruğu.
Ya kullan ya kaybet
Devam eden mutasyon ‘kullanmıyorsan kaybet’ anlamına gelir. Örneğin birçok primat bir gen mutasyonundan dolayı C vitamini yapamaz. Bu mutasyon diyetlerinde oldukça fazla C vitamini bulunan hayvanlar için bir fark yaratmaz. Ancak uzun deniz yolculuğu yapan bir primatın keşfettiği gibi, çevresel şartlar değiştiği zaman bu fonksiyon eksikliği büyük fark yaratacaktır.
Evrimin ileri görüşlü olmayışı, atadan gelen kusurlu tasarımlar meydana getirir. Omurgalı gözünün kör noktası bunun örneklerinden biridir. Daha sonraki adaptasyonlar bu problemleri büyük ölçüde hafifletse de doğal seçilim kusurlu ama idare eden bir tasarımda karar kıldığında türün sonraki nesilleri bu tasarımla yetinmek zorundadır.
Bir organizmanın uygunluğu aynı zamanda genellikle değişen çevresel şartlara da bağlıdır. Avcı ve av, parazit ve konak arasında sürekli bir yarış vardır. Birçok canlı daha uyumlu olmak bir yana, mevcut uyumunu korumak için bile sürekli evrimleşmek zorundadır.
Evrimin en üst noktasında mıyız?
Doğal seçilimle evrimleşmek zaman ve sayılarla ilgilidir. Ortaya çıkan yeni mutasyon sayısı ve doğal seçilimin zararlı olanları eleme ve faydalıları çoğaltma şansı sayısı bir populasyonun büyüklüğüne, her bir bireyin meydana getirdiği yavru sayısı ve oluşan nesil sayısına bağlıdır.
Kendimizi en yüksek derecede evrimleşmiş bir tür olarak düşünmekten hoşlanırız, ancak ne kadar mutasyon geçidiğimiz ve ne kadar seçilime uğradığımız dikkate alındığında en az evrimleşen türlerden biri sayılırız.
HIV ile enfekte olmuş bir insanın vücudunda yaklaşık 10 milyon yeni viral partikül oluşturulur. Buna karşın birkaç bin yıl önceye kadar dünyadaki toplam insan populasyonu birkaç milyondan fazla değildi.
Üstelik bir bakteri on yılda 200,000 nesil oluşturabilir- insan soyunun şempanzelerden ayrılmasından beri yaklaşık olarak bu kadar nesil geçmiştir. Bu nedenle bir insan ömründen az bir sürede HIV gibi yeni hastalıkların ve çok sayıda antibiyotiğe dirençli bakterinin evrimleştiğini görmek sürpriz değildir.
Son 10,000 yılda insan evrimi hızlanmış olsa bile çevremizi bundan çok daha hızlı bir şekilde değişime uğratmaktayız. Bunun sonucu olarak daha iyi adapte olacağımız yerde aslında yarattığımız dünyaya daha az uyum sağlar duruma gelmekteyiz. Obeziteden alerjilere miyopluktan ilaç bağımlılığına kadar bugün çektiğimiz birçok sıkıntıyı düşünün. Virüs ve bakteriler mükemmelliğe ulaşmış olabilirler ama biz en iyi ihtimalle kötü bir müsvedde halindeyiz.
Yanlış 5: Evrim her zaman türlerin hayatta kalmasını destekler
Gerçekte evrim bireylerin ve populasyonların bazen çok daha az uyumlu olmalarına neden olur ve hatta bazen yok olmalarına yol açar
‘iyi uyum sağlayanın hayatta kalması’ çok kişi tarafından yanlış anlaşılmıştır. Birçok kişi evrimin her zaman türlerin hayatta kalma şansını arttırdığını düşünür.
Doğal seçilim farklı seviyelerde gerçekleşebilir-genler, bireyler, gruplar- bir genin hayatta kalmasını sağlayan şey o geni taşıyan bireyin veya bireyin ait olduğu topluluğun uyumunu arttırmak zorunda değildir. Örneğin parazitik DNA elemanları veya transpozonlar konak organizmaları daha uyumsuz hale getirmelerine rağmen bir populasyonda yayılış gösterebilirler. Transpozonlar hemofili gibi genetik hastalıkların sebeplerinden biridir.
Benzer şekilde bencil bireyler özgeci (fedakar) bireyleri sömürerek kendilerine fayda sağlarken grubun tümüne felaketle sonuçlanabilecek zararlar verebilirler.
1982’de J.B.S. Haldane bunun populasyonların tamamen yok olmasına bile neden olabileceğini bildirmiştir. Bu olaya evrimsel intihar denir. Deneysel modeller ve bazı kanıtlar Haldane’ın haklı olduğunu göstermiştir.
Örneğin besin miktarı azaldığında mixobakteriler biraraya gelip spor oluşturmak üzere bir tohum gövdesi (fruiting body) oluştururlar. Laboratuvar çalışmaları sadece spor oluşturan ve asla tohum gövdesinin spor oluşturmayan kısımlarına yardım etmeyen sahtekar mixobakterilerin populasyonlarının yok olmasına neden olduğunu göstermiştir.
Ancak genlerin populasyonları yok etme yeteneğinin pratik bir kullanımı olabilir. Biyologlar sıtma taşıyan sivrisineklere parazitik DNA nakletmenin yollarını araştırıyor.
Buna benzer bir olayın kazayla meydana geldiği öne sürülmüş. Büyüme hormonu üretmek üzere genetik olarak değiştirilen bir balık daha hızlı bir şekilde ve daha fazla gelişmiş, erkenden olgunlaşmış ve daha fazla yumurta oluşturmuştur. Ancak vahşi doğa şartlarında hayatını sürdürebilme yeteneği, değişime uğramayan balıktan daha azdır. Truva geni hipotezine göre böyle özelliklere sahip bir gen varyantı doğal bir populasyonda bireylerin uyumunu azaltmasına rağmen hızlı bir şekilde yayılabilir ve sonunda populasyonun yok olmasına neden olabilir.
Evrimin bir türün hayatta kalma şansını azaltma yollarından birisi de zararlı mutasyonların birikmesidir. Mutasyonlar doğal seçilim için yaşamsal hammaddeyi sağlar, bu nedenle eğer mutasyon oranı çok düşükse populasyon çevresel değişikliklere uyum sağlayabilmek için yeterince hızlı evrimleşemeyebilir.
Diğer yandan eğer bir populasyonun mutasyon oranı çok fazlaysa zararlı mutasyonlar doğal seçilimin eleyebileceğinden daha hızlı bir şekilde birikebilir. Sonunda biriken bu zararlı mutasyonlar da populasyonların yok olmasına neden olabilir.
Teoride çok küçük populasyona sahip herhangi bir tür, silici (deleterious) mutasyonlar biriktirebilir. Problem Amazon balığı gibi aseksüel organizmalar için özellikle çok ciddi olabilir buna Müllerin raketi etkisi adı verilir.
Eşeysel olarak üreyen türler için bu daha basit bir problemdir çünkü kromozomlar arasındaki gen alışverişi iyi ve kötü mutasyonları birbirinden ayırabilir. Bazı şanssız döller çok sayıda zararlı mutasyonlar devralır ve ölür, bazı şanslı olanlar ise çok daha az zararlı mutasyon devralır.
Bir mutasyon felaketi dallanmanın bir sonucu olarak da gerçekleşebilir. Bunun sebebi birlikte kalıtılan gen varyantlarıdır çünkü bir kromozomda birbirlerinin yanında yer alırlar. Düşünün ki mutasyon oranını arttıran bir mutasyon, uyumluluğu büyük ölçüde arttıran başka bir mutasyonun hemen yanında yer almakta. Yararlı mutasyonun sağladığı fayda, diğer mutasyonun zararlı etkisini maskeleyecektir. Bunun anlamı her iki mutasyonun populasyonda hızla yayılacağı ve felaketle sonuçlanabilecek etkilere neden olacağıdır.
Bazı doktorlar mutasyon birikmesini hastalıkların tedavisinde kullanabilmeyi ummaktadırlar. HIV gibi bazı virüsler şimdiden hata felaketi eşiğine yaklaşmaktadırlar. Virüslerdeki mutasyon oranını arttıran ilaçlar bu eşiği atlamalarına ve bir kişinin vücudundaki virüs populasyonunun yok olmasına neden olabilirler.
Son olarak, aynı ürün bireyleri arasındaki rekabet –eşeysel seçilim- bir türün toplam uyumluluğunu azaltan özellikler lehine işleyebilir. Erkek tavuskuşları en büyük ve en parlak kuyruklara sahip olarak dişilerin dikkatini çekebilirler ancak ağır ve dikkat çekici kuyrukları onların hayatta kalma şanslarını azaltmaktadır.
Tehlike altındaki kuş türleri üzerinde yapılan çalışmalar eşeysel seçilimin populasyonların yok olmasına bile neden olabileceğini göstermektedir. Bazı biyologlar insanoğlunun geleceğini tehlikeye atan aşırı tüketimden de eşeysel seçilimi sorumlu tutacak kadar ileri gitmişlerdir.
Handikap prensibine göre tavuskuşu kuyruğu gibi özellikler tam da dezavantajlı oldukları için evrilmişlerdir. Dişilere ne kadar güçlü ve formunda olduğu mesajını vermeye çalışan bir birey düşünün. Eğer mesajı vermek kolaysa diğer daha zayıf erkekler aynı mesajı vererek hile yapabilirler. Ama eğer mesaj pahalıya maloluyorsa (örneğin büyük, hantal bir kuyruk geliştirmek veya besininden vermek gibi) hile yapmanın imkanı yoktur.
Yanlış 6: İnsanların evrimi anlayıp anlamamasının hiç bir önemi yoktur
Bireysel seviyede pek bir şey farkettirmese de önemli konularda gerçek yerine batıl inançların temel alınması herhangi bir modern toplumu felakete götürebilir.
Kardeşiniz ya da anneniz yaratılışçı olabilir. Bırakalım neye isterlerse ona inansınlar diye düşünebilirsiniz. Ne de olsa kimse için bir şey farketmeyecek.
Acaba gerçekten öyle mi? Mike Huckabee’nin ABD’nin başkan yardımcısı (yani başkanlıktan sadece ani bir kalp krizi uzaklıkta) olduğunu düşünün. Dünyanın en büyük süper gücünün evrimi reddeden bir adam tarafından yönetilmesinden rahatsızlık duymaz mısınız? Ki bu kişi gerçeği kabul etmeyi reddeden on milyonlarca kişi tarafından desteklenmektedir.
Liderlerin biyolojik gerçeklik yerine dogmayı tercih etmeleri tehlikeli bir durumdur. Stalin’in Lysenko’nun sahte bilimini desteklemesi Sovyet tarımı için bir felaket olmuştur
Evrilen problemler
Batı uygarlığının dünyayı anlama ve değiştirme başarısı bilim ve teknolojiye dayanır. Bu başarının sürekliliği de belki eskisinden daha fazla buna dayanmaktadır.
Evrimin bir inanç meselesi olduğunu düşünen bir lider o konum için uygun değildir. Myriad alanlarında araştırmacıların elde ettiği büyük orandaki evrim kanıtını gözardı eden bir kişi örneğin iklim değişikliği konusunda daha az kesin olan kanıtları nasıl değerlendirebilir.
Üstelik evrim birçok politik kararla da direkt olarak ilgilidir. Verem gibi hastalıklar savunma sistemlerimize direnç kazandıkları için yeniden ortaya çıkmaya başlamışlardır. MRSA gibi antibiyotiğe dirençli böcekler gittikçe büyüyen bir problem oluştururlar. H5N1, kuş gribi virüsü veya ebola gibi ölümcül bir virüs evrim geçirerek dünya çapında bir salgına neden olacak şekilde insandan insana geçebilme yeteneği geliştirebilir. Evrimin gücünü anlamadan bu ciddi tehlikeleri anlayıp gerekli planları yapmak mümkün değildir.
Evrimi anlamanın önemli olduğu başka bazı alanlar da vardır; Örneğin balıkçıların sadece büyük balık avlamalarına izin veren avlanma politikaları aslında daha küçük balıkların evrilmesine neden olmaktadır.
Çevre şartlarında yaptığımız büyük çaplı değişiklikler zehirlere dirençli farelerden ses kirliliğine karşı şarkılarını değiştiren şehir kuşlarına kadar birçok türün değişmesine yol açmaktadır.
Ayrıca geleceğimiz de sözkonusudur: Modern biyoloji, embriyoları yeniden şekillendirmek, genetik kodu yeniden yazmak ve yaşlanmanın etkilerini geciktirmek gibi insan vücudu üzerinde daha önceden hayal bile edemediğimiz güçlere sahip olmamızı sağlamak üzeredir. Bu gücün kullanılıp kullanılmayacağı veya kullanılacaksa bunun ne şekilde olacağı konusunda toplumun görüşleri insanların evrimsel kökenleri konusundaki anlayışlarıyla şekillenecektir. Mükemmel, tamamlanmış bir ürün veya basit erken prototipler olduğunuzu düşündüğünüzde olaylar farklı görünecektir.
Evrim toplumları nasıl yönetmemiz veya nasıl etik kararlar almamız gerektiğini bize söylemez. Evrim tanımlayıcı bir bilimdir, Kural koyucu değildir. Ancak kararlarımızı alırken bilgi sahibi olmamızı sağlar.
Yanlış 7: ‘Uyumlu olanın hayatta kalması’ kuralı ‘herkesin kendi başının çaresine bakmasını’ mazur gösterir
En ‘uygun’ birey en agresif ve vahşi olan değil en sevgi dolu ve özverili olan olabilir. Ayrıca her durumda doğada gerçekleşen olaylar insanların da aynı şekilde davranmasını haklı çıkarmaz.
Darwin tarafından değil filozof Herbert Spencer tarafından kullanılan ‘En uygunun hayatta kalması’ deyimi büyük oranda yanlış anlaşılmıştır.
Yeni başlayanlar için; Doğal seçilimle evrimleşmenin olması için sadece en uygunun hayatta kalması yeterli değildir. Ayrıca çoğalabilen bireylerden oluşan bir populasyonun ve bireylerin içinde uyumluluğu etkileyecek kalıtılabilir varyasyonların bulunması gerekir. Kendi başına uyumlu olanın hayatta kalması bir çıkmaz sokaktır. Özellikle işadamları en uygunun hayatta kalması kuralı ile evrimi birbirine karıştırmakta suçludurlar.
Üstelik bu deyim hayatta kalmak için zalim bir çabalama imajı gözönüne getirse de, gerçekte en uygun deyimi nadiren ‘en güçlü’ veya ‘en agresif’ anlamına gelmektedir. Tam tersine en iyi kamufle olandan en akıllıya veya en iyi işbirliği yapana kadar değişik anlamlara gelebilir. Rambo^yu unutun Einstein veya Gandi’yi düşünün.
Doğada her hayvanın kendi başının çaresine baktığını görmeyiz. İşbirliği olağanüstü başarılı bir hayatta kalma stratejisidir. Üstelik tabiat tarihinde en önemli basamakların temelini oluşturmuştur. Basit hücrelerin işbirliği yapması sonucu kompleks hücreler evrilmiştir. Çok hücreli organizmalar kompleks hücrelerin işbirliği yapmasıyla meydana gelmiştir. Arılar veya karınca kolonileri gibi süperorganizmalar işbirliği yapan bireylerden meydana gelir.
İntihar eden hücreler
İşbirliği sona erdiğinde sonuçlar felakete uzanabilir. Örneğin vücudumuzdaki hücreler kendi başına davranmaya başladığı zaman sonuç kanserdir. Dolayısıyla işbirliğini sağlamak ve bencilliği baskılamak için incelikli mekanizmalar evrimleşmiştir. Örneğin kanserleşmeye başlayan hücrelerde intiharı tetikleyen hücresel mekanizmalar vardır .
Bu bakış açısından uygun olanın hayatta kalması konsepti, bırakınız yapsınlar kapitalizminden çok, sosyalizmi haklı çıkarmaktadır. Sosyal böceklerin başarısı totaliter rejimlerin savunulması için kullanılabilir. Bu da başka bir konuyu aydınlığa çıkarır; uygun olanın hayatta kalması kuralını özellikle de bunun ‘doğal’ olduğunu savunarak herhangi bir ekonomik veya politik ideolojiyi haklı çıkarmak için kullanmak saçmalıktır.
Kutup ayıları yapıyor diye yamyamlık iyi bir şey midir? Birçok kuş türü yapıyor diye kardeşinizi öldürmek kabul edilebilir mi? Fareler bazen yavrularını yiyor diye çocuğunuzu katletmeniz veya Bonobo maymunları genç bireylerle çiftleşiyor diye pedofili mazur görülebilir mi?
Çoğumuzun doğal olmadığını düşündüğü davranışların neredeyse her çeşidi bazı hayvan şubeleri veya alemleri için doğaldır. Hiç kimse insanların aynı şekilde davranmalarını haklı gösteremez.
Böyle örnekler doğruyu yanlıştan ayırt ederken doğal olana başvurulmasının (natüralistik fallacy) en üst derecede absürdlüğünü gösterse de konu evrime geldiğinde ilginç bir kör noktamız varmış gibi görünmektedir. Uygun olanın hayatta kalması serbest pazarlardan öjenizme kadar her şeyi haklı çıkarmak için kullanılmıştır. Böyle görüşler hala bazı çevrelerde güçlü bir etkiye sahiptir.
Ne var ki doğal seçilim basitçe canlı dünyada ne olup bittiğini anlatır. Nasıl davranmamız gerektiğini değil.
Yanlış 8: Evrim sınırsız yaratıcılıktadır
Doğanın yaratıcılığının bir sınrı yokmuş gibi görünebilir ancak muhtemelen asla evrimleşmeyecek bazı özellikler vardır, en azından dünyada.
İcat edilebilecek hemen hemen her şeyi doğanın insanoğlu sahneye çıkmadan çok önce zaten icat etmiş olduğu düşünülür (tekerlek de dahil). Kalifornia dağlarında yaşayan bir semender türü tehlike durumunda kendini kıvırarak yamaçtan aşağı yuvarlar. Bir tırtıl türü ise avcılardan kaçabilmek için düz bir yüzeyde 4-5 tur yuvarlanabilir.
Ancak kullanışlı olabilecek ancak asla evrilmemiş yapılar da vardır. Örneğin dahili bir makineli tüfek taşıyan bir zebra aslanlar tarafından nadiren rahatsız edilecektir. Öyleyse neden evrim bazı şeyleri icat ederken bazılarını edemiyor?
Bu çözülmesi oldukça zor bir konudur. Oluşmamış bir şeyi nasıl inceleyebiliriz? Yaklaşımlardan biri bakteri kamçısı veya göz gibi yapıların evrilemeyecek kadar karmaşık olduğuna inananların ve bu nedenle evrimi reddedenlerin kullandığı bir soruyla başlamak olabilir. Yarım bir kanat ne işe yarar? Diye sorarlar.
Yarım bir kanadın çok kullanışlı olduğu ortaya çıkmıştır. Böcek kanatları aslında su yüzeyinde kürek çekerek hareket etmeyi sağlayan sarkık solungaçlardan evrilmiş olabilir. Bu bir exaptation (ardıluyarlanım) örneğidir yani belli bir amaç için evrilen yapı veya davranışların-her ara aşamada kullanışlı kalarak- yepyeni bir amaç üstlenmesi.
Ancak bu argümanı tersine çevirdiğimizde bazı yapıların evrilemeyeceğini çünkü ara aşamanın hiç bir işe yaramayacağını önerir. Örneğin bazı hayvanlar için iki kanallı radyo, sessiz alarm çağrıları veya türün diğer bireylerinin yerlerini belirlemede oldukça kullanışlı olabilecekken evrilmemiştir. Neden? Nano boyuttaki radyo alıcılarının yakın zamanda icat edilmesi bunun fiziksel olarak imkansız olmadığını göstermektedir. Bu sorunun cevabı yarım bir radyonun hiçbir işe yaramayacağı olabilir. Doğal radyo dalgalarını algılamak hayvanlara çevreleri hakkında faydalı bir bilgi vermez. Bu da organizmaların radyo dalgalarını algılamalarına izin verecek mutasyonların doğal olarak seçilemeyeceği anlamına gelir. Radar da benzer sebeplerle evrilmemiş olabilir.
Görünür ışık için ise aynı şey geçerli değildir. Şurası açıktır ki basitçe ışığın varlığını veya yokluğunu algılamak birçok ortamda oldukça avantajlı olacaktır. Oldukça bulanık bir görüntü bile hiç yoktan iyidir.
Görülebilir ışık yaymak da faydalı olabilir (kendisi ışığı algılayamayan canlılar için bile). Okyanus dalgalarını aydınlatan ışık veren fitoplanktonlar (biyolüminesan fitoplanktonlar) örneğin, fitoplanktonların düşmanlarını yiyen avcıların davet edilmesini sağlar. Benzer bir argüman ses için de geçerlidir: yarasalar, balinalar gibi hayvanlarda birbirinden bağımsız olarak ekolokasyon (ses dalgalarıyla cisimlerin yerlerini belirlemek) çeşitlerinin nasıl evrildiğini kolayca görebiliriz.
Havada balon gibi uçan bitkilerin neden hiç oluşmadığını merak edenler olabilir. Bu ilk bakışta pek de imkansız gibi görünmeyen bir fikirdir: birçok deniz yosunu pnömatosist adı verilen oksijen veya karbondioksitle dolu keselere sahiptir. Başka bazı algler hidrojen üretebilirler. Böylece bir deniz yosununun büyük ince bir pnömatosisti hidrojenle doldurup uçması mümkündür. Uçan bitkiler böylece su ve kara bitkilerine karşı ışığa ulaşma açısından büyük bir avantaj sağlayabilirlerdi. Öyleyse neden gökyüzü canlı yeşil balonlarla dolu değil?
Bunun sebebi çok ince zarlı büyük pnömatosistlerin avcılara ve dalga hareketlerine karşı çok daha savunmasız olması ve bu nedenle geçiş evrelerinin asla evrilemesi olabilir.
Üstelik algler sadece suda sülfür bulunmadığı zaman hidrojen üretirler ve her durumda hidrojen gazının molekülleri pnömatosist zarından dışarı kaçacak kadar küçüktürler. Dolayısıyla yarım bir hidrojen balonu pek bir işe yarayacakmış gibi görünmemektedir en azından bizim gezegenimizde. Evrimin bile sınırları vardır.
Yanlış 9: Evrim homoseksüellik gibi olguları açıklayamaz
Bir çok hayvan türünde yaygın olarak görülen eşcinsel davranışı açıklayabilecek pek çok evrimsel mekanizma vardır
Basit mantık yürütme, evrimin eşcinselliği açıklayamayacağını söyler- homoseksüellik geni neden seçilsin? Eşcinselliğe yatkınlığa neden olan genetik özellikler neden uzun zaman önce elimine edilmemiştir?
Böyle argümanlar şaşırtıcı derecede yaygındır ve tamamen yanlıştır.
Homoseksüel davranış bizonlardan penguenlere kadar yüzlerce türde gözlemlenmiştir. İnsan veya diğer hayvanlarda homoseksüelliğin (embriyonik gelişim sırasında geçekleşen hormonal aşırılıklardan ziyade) ne derecede genetik temelli olduğu hala kesinlik kazanmamış olmasına karşın homoseksüellikle ilgili gen varyantlarının bir populasyonda neden varlığını sürdürebildiğini açıklayabilen birçok mekanizma vardır.
Yaygın bir kanı eşcinselliğin çocuk sahibi olmamak anlamına geldiğidir. Ancak bu doğru değildir özellikle kendi kültürünüz dışındaki bazı kültürlerde. Batılı ülkelerde eşcinsellerin birlikte yaşamaları kabul görene kadar birçok homoseksüel kişi karşı cinsten partnerlere sahipti. Bazı geleneksel toplumlarda tek cinse özel olmayan çeşitli eşcinsellik formları yaygındır.
Hayvanlar arasında homoseksüel davranış genellikle tek cinsle sınırlı değildir. Örneğin bazı Japon makak maymunu populasyonlarında dişiler dişi seks partnerlerini erkeklere tercih ederler ancak erkeklerle de çiftleşirler –başka bir deyişle biseksüeldürler.
Eşcinselliğin dolaylı yoldan da olsa bireylerin üreme başarısını arttırdığı da öne sürülmektedir. Örneğin aynı cinsten partnerler sosyal hiyerarşilerin üst seviyelerine çıkmak ve karşı cinse ulaşmak için daha fazla şansa sahip olabilir. Bazı türlerde homoseksüel ilişkiler erkeklerin az bulunmasına tepki olarak gelişebilir, hiç yavru sahibi olmamaktansa bazı dişi çiftler bir erkekle çiftleşerek doğan yavruyu birlikte yetiştirebilir.
Diğer bir olasılık eşcinselliğin bireylerden çok gruplar ve akrabalar için fayda sağlaması olabilir. Bonobo maymunlarında homoseksüel davranış sosyal dayanışmayı arttırdığı için grup seviyesinde fayda sağlar. Samoa’daki bir çalışmada gay erkeklerin yeğenlerine daha fazla zaman ayırdıkları gözlenmiştir, bu da akraba seçiliminin (diğerlerinin bedenindeki genlerinizi desteklemek) bir örneği olabilir.
Sağlığınız için
Belki de eşcinsellik nötraldir, uyumu ne arttırır ne de azaltır. Makaklarda eşcinsel davranışın uyumsal bir açıklamasını bulmak için yapılan çabalar sonuçsuz kalmıştır. Görünüşe göre sadece zevk için bu işi yapmaktalar. Bir çok insanın sandığı gibi eşcinsellik üreme başarısını düşürse bile bu kadar yaygın olmasının birçok muhtemel sebebi var. Söz gelimi, yakın zamanda yapılmış bir çalışmaya göre eşcinsel davranışa neden olan gen varyantları dişilerde doğurganlığı arttırmak gibi etkilere de sahip. Eşcinsellik dişilerin belli eğilimlere sahip erkekleri tercih etmelerinin bir sonucu da olabilir. Eşeysel seçilim tavuskuşlarının kuyruğu gibi genel uyumu azaltan özellikleri destekleyebilir.
Yakın zamana kadar hayvanlardaki homoseksüel davranışlar göz ardı edilmiş veya reddedilmiştir. Bu nedenle bu açıklamalardan hangisini doğru olduğu konusunda henüz bir sonuca varılmamış olması sürpriz değildir. İleride farklı türlerde farklı açıklamaların geçerli olduğu da ortaya çıkabilir.
Yanlış: 10 Yaratılışçılık evrime denk bir alternatiftir
Yaratılışçıların üzerinde fikir birliğinde oldukları tek şey evrimi sevmedikleridir. İncilde bile iki farklı yaratılış öyküsü anlatılır.
Eğer biri size yaratılışçılığın dünyadaki yaşamla ilgili daha iyi bir açıklama getirdiğini söylerse ona yaratılışçılığın hangi versiyonu? diye sorun.
Yaratılışçılar arasında yaşamın nasıl varolduğuyla ilgili olağanüstü çeşitlilikte inanışlar vardır. Bazı yaratılışçılar dünyadaki büyük çeşitliliği evrimin sağladığını kabul ederler- insanlar dışında. Diğerleri tüm yaşamın evrimleştiğini ancak bu olayın doğaüstü bir varlık tarafından yönetildiğini savunurlar.
Bazıları evrimin küçük değişiklikler yapabileceğini (mikroevrim) kabul ederler ancak çok sayıdaki küçük değişikliğin yeni bir tür ve hatta yeni organizma grupları oluşturabileceğini (makroevrim) kabul etmezler. Bazıları Tanrı’nın ilk yaşamı yarattığını ancak daha sonra her şeyi kendi kendine evrimleşmeye bıraktığını düşünürler.
Zamanlama konusunda da fikir ayrılıkları vardır. ‘Genç dünya yaratılışçıları’ İncil’in kendi içindeki çelişkilere rağmen hatasız olduğunu düşünürler ve gezegenin 6000 yıl önce yaratıldığını öne sürerler. ‘Yaşlı dünya yaratılışçıları’ ise aksi yöndeki yüzlerce kanıtı kabul ederler.
Bu hizipleşme sadece bir başlanıçtır. Bazıları dünyanın görünürdeki yaşını reddetmezler ancak bunun bir illüzyon olduğunu savunurlar (Omphalos hipotezi, bazıları bunu ‘Tanrı bizi kandırmak için yaptı’ olarak özetlerler). Bazıları ise gezegenin milyonlarca yıllık olduğunu ancak üstündeki yaşamın yakın zamanda yaratıldığını savunurlar.
Yaratılışçıların tümü en azından bir Yaratıcı’ya inanır. Ancak o kimdir?: Tanrı, Allah, Yehova, Brahma, Zeus, Uzaylılar veya bir dev Hermafrodit?
Ancak gezegenimizi ve üzerindeki yaşamı inceleyen kişiler çok net sonuçlara varmışlardır: Dünya yaklaşık 4 milyon yıl yaşında ve üzerindeki tüm canlılar çok daha basit yaşam formlarından dereceli olarak evrimleşmiştir. Herhangi bir dış müdahalenin gerçekleştiğine dair bir kanıt bulunmamıştır. Evet ufak detaylar konusunda biyologlar, jeologlar ve kozmologlar arasında çok sayıda görüş ayrılıkları vardır ancak bunlar er ya da geç yeni keşifler ve deneylerle çözümlenecektir. Gerçek her zaman en son kazanan olacaktır
Buna karşın çok sayıdaki farklı yaratılışçı görüşün hangisini doğru olduğunu bulmanın bir yolu yoktur. Herkes kendi yaratılışçı versiyonuyla gelebilir (ve çoğu öyle yapmaktadır). Örneğin Uçan spagetti canavarına inananları nasıl suçlayabilirsiniz? Eriştenin gerçek yaratıcı olmadığı nasıl ispatlanabilir.
Kaynak: