Bilim ve din aynı alanlarda hüküm sürmezler. Bilim öğrenir, din öğretir. Bilim dünyayı anlamaya çalışır; dinler ve felsefeler insan yaşamına bir anlam vermeye çalışır.
Baş döndürücü bir hızla gelişen bilim ve teknoloji çağında yaşamaktayız. İnsan hayatı bilimle şekillenmekte, refahı bilimle sağlanmaktadır.
NEDEN BİLİM?
Baş döndürücü bir hızla gelişen bilim ve teknoloji çağında yaşamaktayız. İnsan hayatı bilimle şekillenmekte, refahı bilimle sağlanmaktadır. Evrenin kökeninden nanoteknolojiye, robotikten genomikse, iletişim-bilişim teknolojisinden gen tedavisine kadar bilim ve teknoloji savaşımı devam ediyor.
Bilimin tanımlardan birisi doğal bilmlere daha uygun görülüyor:
’Fiziksel ya da maddesel dünyanın gözlem ve deney yaparak elde edilen sistematik bilgisidir.’
Çağdaş dünyada ‘bilim ve teknoloji’ ilişkisi giderek belirginleşmektedir. Tüm bunlar toplumları etkilemekte ve sonuçta değerler sistemini alt üst etmektedir.
O zaman, Neden Bilim? diye sorulunca, bunun kısa yanıtı olarak “çünkü bilim kalkınmanın anahtarıdır” diyebiliriz. Ayrıca, ’Eğitim yoluyla insanı değiştirmedikçe kalkınma dediğimiz gelişme görülemez.
TÜRKİYE’DE BİLİM GÜNDEMİ
Dünyada ve ülkemizde bilim, emperyalizmden ve Ortaçağ düşüncesinden kaynaklanan iki yönlü bir saldırı altındadır. Bu saldırıların temel amacı, bilimin, toplum hayatının merkezinden uzaklaştırılarak etkisizleştirilmesi; genel düzlemde güvenilirliği sorgulanan, sadece dar uzmanlık alanlarında geçerli ve bütünüyle teknik nitelikte bir etkinliğe indirgenmesidir. Bilim gündemi, günümüzde bu amaçlar doğrultusunda yalnızca doğrudan getirisi olan sorunlara kısıtlanmış, bilimsel çalışma süreçleri ticarileştirilmiştir. Bilimin uğratıldığı bu dönüşümün gerçekleştirilmesinde kullanılan temel araç da, bilginin, kamu değeri olmaktan çıkarılıp alışverişin konusu olan özel bir değişim değeri haline getirilmesi olmuştur.
Atatürk’ün “Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve teknoloji dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir ve hıyanettir… Yalnız; … Binlerce yıl önceki bilim ve teknik dilinin çizdiği ilkeleri, şu kadar bin yıl sonra bugün, olduğu gibi uygulamaya kalkışmak elbette bilim ve tekniğin içinde bulunmak değildir” ilkesi gereğince bilimi hayatın merkezine çekmek ve onu geleceğimizin kurulmasında temel araç konumuna getirmek durumundayız. Şimdilerde ise; bizde bilim özetle “siyaset-tarikat-ticaret” ilişkisinin uçurumundadır.
EVRİM BİLİMİ
Tüm canlıların ortak atadan değişerek gelmiş olduğu, evrimin tarihsel gerçeği olarak, 150 yıla yakın bir süredir bilimcilerce sorgulanıyor.
Fakat, yaşamın evrimi hakkında her şeyi tam bilmesek de, mekanizması ve tarihi hakkında detayda ayrılıklar olsa da, bu bilim dalı, maddenin atomik yapısı ya da dünyanın güneş çevresinde dönmesi kadar bilimsel bir gerçektir.
Amerikalı’ların (ABD’liler) yaklaşık %40’ı insan türünün tanrı tarafından doğrudan yaratıldığına inanır. (Futuyma, 2005).
Science (2006)’ta yayınlanan bir araştırmaya göre 34 ülke arasında Türkiye, Evrim Teorisine inancın en düşük olduğu ülke iken, ABD en sondan ikinci sıradadır.
Öte yandan, Avrupa’da yerleşik resmi bir dini olan İtalya bile evrim gerçeğini sorgulamıyor. Avrupalılar ABD’lilerin evrimi yanlış ve eksik algılamasına şaşırıyorlar.
Bunların dışında, pek çok koyu dinsel inançlı insan evrime, Tanrının yaratma eyleminin devam edebilmesi için gerekli olan doğal bir mekanizma olarak bakarlar.
Papa John Paul II, 1996’da evrim gerçekliğini doğrulamış ve Katolik kilisenin teolojik doktrini ile evrim arasında bir çatışma olmadığını vurgulamıştır (The Quart. R. of Biology 72: 381-406).
Papanın görüşü teistik evrim’e yakındır: Buna göre Tanrı doğal yasaları (Doğal seçilim gibi) koydu, ve evrenin kendi başına, daha başka doğaüstü müdahale olmadan ilerlemesine/yürümesine izin verdi.
NEDEN EVRİM?
Evrim: Canlı ve cansız sistemlerin zaman içinde değişim sürecidir. Bizim bu sempozyumdaki konumuz “biyoloji eğitiminde evrim” (canlıların evrimi ve bunun eğitimi) olacaktır.
Gen etkinliğini düzenleyen mekanizmaları keşfettiği için Biyoloji ve Tıpta Nobel Ödülünü kazanmış olan büyük genetikci François Jacob 1973’te bu konuda şunları söylemiştir:
Biyolojide birçok genelleme vardır, fakat çok değerli olan birkaç tanedir. Bunlar arasında, evrim kuramı en önemli olanıdır; çünkü, çok değişik kaynaklardan toplanan ve ayrı ayrı nitelikteki gözlemler yığınını biraraya getirir; canlılarla ilgili tüm disiplinleri birleştirir; çok çeşitli organizmalar arasında bir düzen kurar ve bunları yerkürenin geri kalan kısmına sıkıca bağlar; kısaca, canlılar dünyasında çok türlülüğünün mantıksal bir açıklamasını sağlar.
DNA yapısının ortak buluşcusu ve Nobel ödüllü bilim adamı James Watson:
Bugün evrim teorisi, kökten dinci azınlık dışında, herkesin kabul ettiği bir gerçektir.
Evrimsel biyolojinin özü, evrim olayının geçmişini tanımlamak ve bunun nedenlerini ve mekanizmalarını analiz etmektir. Evrimsel biyoloji alanında, bütün canlıların tüm özellikleri evrimsel değişimin tarihi ve ürünleridir. Nitekim, ‘Bizim kendi türümüzde, kültürel kalıtım (sosyal – kültürel evrim) tarihsel değişimin temelidir’ diyor J. Maynard Smith (2002).
Evrimsel biyoloji ile diğer biyolojik disiplinler şu konuda gerçeği paylaşırlar: Çoğu kez görünmeyen olay ya da nesneler hakkında yorumlar yaparız. Geçmişteki evrimsel değişimleri işlerken göremeyiz; aslında ne DNA kopyasını, ne de büyüme ve üremeyi düzenlediğini bildiğimiz hormonu da görebiliriz.
Bilimde çok çeşitli olay ve gözlemleri açıklayan birbiri ile ilgili bir grup hipotez, böyle sınamalarla kuvvetle desteklenirse, o zaman kuram adını alır. Jacob ve Watson’un dediği gibi “kuram” yalnızca bir tahmin değildir. “Kuram” , kuantum kuramı, atom kuramı ya da hücre kuramı gibi iyi desteklenen ve geniş bir açıklama çerçevesi sağlayan ilkeler için saptanmış onurlandırıcı bir terimdir.
BİLİM VE İNANÇ
İleri Dünya ülkelerinde biyologlar ve diğer bilimciler, yaratılışçılığı çağrıştıran herhangi bir bilimsel eğitim müfredatının okullarda uygulanmasına karşıdır.
Ayrıca bunun serbest konuşma hakkına karşı olduğu, ya da dinsel inançları söndürme amaçlı olduğu da söylenemez.
Fen dersleri ile dinsel bilgi ve eğitiminin birlikte verilmesi genelde eğitim ve özellikle de çağdaş fen eğitimi anlayışı ile bağdaştırılamaz.
Laik, demokrat ve sosyal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimin çağdaş olacağı Anayasanın 42. maddesinde yazılıdır.
Bu Anayasa maddesi “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve İnkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” demektedir.
Doğal bilim, gerçeklerin kolleksiyonu değildir; doğal olayları anlamayı sağlama sürecidir. Hipotezler ileri sürme, bunları gözlemsel ve deneysel kanıtlarla test etmeyi içerir. Matematikte olduğu gibi hipotezler ispatlanmaz, geçiçi olarak kabul edilir, izleyen kanıtlara göre değişir, kapsam alanı genişler ya da reddedilir ya da daha iyi bir hipotez tasarlanabilir. Benzer konulardaki destek görmüş hipotezler bir arada bir “kuram” a da dönüşebilir. (Evrim kuramı gibi).
Bilimciler teker teker bir hipotezi işleseler de, bilim insanları topluca, herhangi bir bilimsel inanca, güvenilir tersine kanıtlar ortaya çıkınca, geri dönülmez tarzda bağlı kalmaz.
Kanıtlar nasıl gerektiriyorsa öyle olmaları, yapmaları ve fikirlerini değiştirmeleri gerekir.
Böylece bilim sosyal bir süreçtir, geçici sorgulayıcıdır. İnançları ve yetkeyi (otoriteyi) sorgular.
Görüşlerini sürekli olarak kanıtlarla birlikte sınar. Biyoloji’de birçok bilimsel iddialar (savlar), gerçekte doğal seçilim sürecinin bir getirisidir; bilimcilerin fikirleri, birbiri ile yarışarak böylece keşif dünyası ve gücü içinde büyüyerek ilerler.
Bilim bu yönüyle, iddialarını kanıtlamak için test/deney/sınama yöntemini kullanmayan “yaratılışçılık”tan ayrıdır. Ayrıca, “yaratılışçılık” doğal dünyayı açıklamak için zamanla kapasitesini geliştiremez.
EĞİTİM
Eğitim, kişileri yeni icat ve buluşları daha kolay kabul edebilir hale getirir.
Teknik, ekonomik ve siyasal kararları verme durumunda olan sorumlulara gerekli bilgi ve beceriyi kazandırır.
Eğitim, kişilerin çağdaş topluma uyum gücünü arttıran ve dolayısıyla düşünce ve davranış değişimine yol açan bir eylem sürecidir.
Gelin görün ki Sultan Abdülhamit II’nin son Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Haşim Paşa (1852-1920) – [1903-1908 yıllarında bakanlık yapmıştır];
“Darülfünun (üniversite) öğrencilerin ahlakını bozuyor” diyerek kapatılmasını önermiştir.
Aynı Nazır: “Mektepler olmasa Maarifi ne güzel idare ederdim” diyen kişidir.
Rastlantıya bakın ki, 2005 yılında ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri: “Evrim dersi ile öğrencilerin beyinlerinde tahribat yapılıyor” diyebiliyor (gazetelerden).
Oysa, çağdaş evrim bilimi düşünmeyi öğretiyor; ırk kavramını, öjeniyi reddediyor. İnsan ve toplumların geleceğine kuramsal ve uygulamalı katkılar sağlıyor. Ayrıca, kuşku duymayı ve düşünme disiplinini öğretiyor.
BİYOLOJİ KİTAPLARINDA YARATILIŞ VE EVRİM
Yurdumuzda yaratılış görüşünün biyoloji müfredatına ve ders kitaplarına girişi 1985 yılına rastlamaktadır.
*1962, 1968, ve 1982 yılında basılan biyoloji kitapları evrim konusunu genelde bilimsel ölçütler içinde vermiştir.
*Ancak 1985’ten 1998 yılına kadarki dönemde ise yaratılış görüşü evrim kuramına bir alternatif olarak sunulmaktadır.
*1995 yılındaki hariç tutulursa (yaratılış görüşü yer almaz) 1985, 1992 ve 1998’de basılanlar, evrim kuramının eleştirisine ayrı bir başlık altında yer verirken, yaratılış görüşü eleştirilmemiştir.
*2000 ve 2003 yıllarının kitaplarında yaratılış görüşü eleştirilerek sunulmuştur (Öztürkler, 2006).
*2004 yılında basılan (2005 ve 2006 yılları da buna benzemektedir) ve öğrencilere bedava dağıtılan Fen Bilgisi 8. sınıf kitabında evrim teorisi ile ilgili bilgiler dengesiz olarak verilirken bu teorinin adı kullanılmamış, yalnızca üç kez “evrim” sözcüğü kullanılmıştır. Lise 3. sınıf biyoloji kitabında ise, önce “Yaratılış Görüşü” anlatılmıştır:
“Tüm canlı ve cansız varlıklar Tanrı tarafından yaratılmıştır. Evrendeki her bir varlık bir amaca yönelik olarak yaratılmıştır. Bu amacı belirleyen de Tanrı’nın kendisidir” denerek daha sonra yeralan “canlıların evrimi” ile ilgili görüşler zayıf düşürülmüştür.
Bu zihniyetle yazdırılan kitaplarla yapılan eğitim, toplumu ileriye değil geriye götürebilir ancak.
EĞİTİMDE YARATILIŞ VE EVRİME EŞİT ZAMAN MI?
Biyolojik çeşitlilik ve canlıların karakteristik özellikleri için ileri sürülen yaratılışçı açıklamalar, bilimsel yöntemle uyuşamadığına göre yaratılışcı görüş ile evrimsel teoriye eğitimde eşit zaman, verilmeli mi?
Nasıl ki bugün kimya derslerinde öğretmenler simyayı öğretmiyorlarsa, yerbilimi derslerinde yerkürenin düz (tepsi biçimli) olduğuna dair eski kaydı ve ayrıca depremin eskiden varsayılan nedenini hiç zikretmiyorsa, biyoloji disiplini içinde de evrim dersini anlatırken dinsel görüşlere eşit ağırlık verilmemelidir.
Bu konular “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersinde anlatılmalıdır.
Bilim ve din aynı alanlarda hüküm sürmezler. Bilim öğrenir, din öğretir.
Bilimin itici gücü kuşkudur; dinin çimentosu ve tutkalı inançtır. İkisinin yetki alanlarını karıştırmamak gerekir.
Bilim dünyayı anlamaya çalışır; dinler ve felsefeler insan yaşamına bir anlam verme görevini üstlenmişlerdir.
“Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak, yaşamın koşuludur. Bu yol üzerinde duraklayanlar ya da bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak gaflet ve cehaletinde bulunanlar, genel uygarlığın coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar. …Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır” (ATATÜRK’ün 30.08.1924 Başkomutan Savaşı ikinci yıldönümündeki söylevinden)
Prof. Dr. Ali Nihat Bozcuk – Hacettepe Üniversitesi
4 Mayıs 2007
İnönü Üniversitesinin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Biyoloji Eğitiminde Evrim Sempozyumu’nda yaptığı sunum.
Kaynak: