Küçük beyinli dostumuz Homo naledi, insanın hikâyesi hakkında neler söylüyor?


Her şeyin büyük bir beyinle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz ama çok yanılıyor olabiliriz.

Bilim insanları, Güney Afrika’da ‘İnsanlığın Beşiği’ olarak adlandırılan bölgede dünyanın bilinen en eski mezar alanının keşfedildiğini duyurdu.

Paleoantropolog Lee Berger ve ekibinin ortaya koyduğu yeni bulgular, Homo naledi olarak bilinen akrabamızın ölülerini gömdüğünü ve duvarlara semboller kazıdığını ortaya koyuyor.

Bu davranışların her ikisi de Neandertallere ve modern Homo sapienslere özgü kabul edilen gelişmiş ve kültürel davranışlar. Ortaya koyulan bulgular şimdiye dek soy ağacımıza ilişkin bilinenleri altüst ediyor.

Naledi’nin küçük bir kafatası ve ortalama 140 cm boyu olduğu tahmin ediliyor

(Getty Images)

Berger, 2015 yılında Homo naledi’nin küçük beyni ile tahmin edilenden çok daha fazlasını yapabileceği fikrini ilk kez ortaya attığında birçok kişi buna karşı çıkmıştı. “Bu o dönemde bilim insanlarının kabul etmekte zorlanacağı bir şeydi. Çünkü biz her şeyin büyük bir beyinle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Dünyaya bunun doğru olmadığını söylemek üzereyiz” diyor.

Soyu tükenmiş bu türün beyni sadece bir portakal büyüklüğündeydi ve bilim insanları daha önce onların ‘anlamlandırma’ faaliyetlerini gerçekleştiremediğine inanıyordu. Ancak Profesör Berger ve ekibinin yeni bulguları, insanın hikâyesi hakkında bildiklerimize yeni bir bölüm ekliyor.

UNESCO dünya mirası listesindeki bölgede yer alan bu yeraltı mağara sisteminde yapılan keşifler, paleoantropologları bazı önemli konular üzerine yeniden düşünmeye sevk edecek cinsten.

Cenaze, ölüye önem atfeden karmaşık düşünce yeteneğine sahip varlıkların bazı bilinçli sosyal eylemlerini içeriyor. Bu ritüele ilişkin (şimdiye kadar) kaydedilen en eski kanıtlar Homo naledi’den en az 100.000 yıl sonrasına ait. Ayrıca bilim insanları kalıntıların bulunduğu bölgenin kayıtlara geçen en eski mezar alanı olduğunu düşünüyor.

Rising Star (Yükselen yıldız) mağarasındaki Homo naledi kalıntıları ilk olarak 2013 yılında Berger ve ekibi tarafından Dinaledi adı verilen bölümünde bulundu. Berger’in araştırma sürecinde oraya ulaşmak ve dar geçitlerden geçebilmek için epeyce kilo vermesi gerekmiş. O ve ekibi Homo naledi’nin nasıl yaşadığına dair yeni kanıtlar ortaya çıkarmaya devam ediyor. Berger, türün ilkel primatlar ile insan arasında bir ‘köprü’ olarak görülebileceğini düşünüyor.

Fotoğraf: John Hawks

 

1.500’den fazla kemik parçasından oluşan bu kalıntılar ulaşılması zor bir katmanda yoğunlaşıyor ve 335.000 ila 241.000 yıl öncesine, yani modern insanların Afrika’da yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı bir döneme tarihleniyor. İskelet kalıntılarının konumu ve sağlamlığı alanın zeminine dikkatlice yerleştirildiklerini düşündürüyor. Ölülerin bilinçli olarak gömüldüğünü düşündüren bir başka şey ise cenin pozisyonunda olmaları.

Kemik sayısının fazla oluşu araştırma ekibinin bileşik bir iskeleti ve bir düzineden fazla kısmi iskeleti yeniden yapılandırmasını sağladı. Ayrıca, ocaklar ve kömürleşmiş kemikler de dahil olmak üzere ateş kullanımına dair kanıtlar keşfedildi.

‘Antik hashtag’ figürü ve semboller ne anlama geliyor?

(Lee Berger, Conversation)

 

Ekip ayrıca mağara duvarlarına kazınmış semboller keşfetti. Basına ‘antik bir hashtag’ esprisi ile yansıyan figür de dahil olmak üzere derinlemesine işlenmiş çapraz çizgiler ve diğer geometrik şekilleri içeren bu semboller, önceden düzeltilmiş gibi görünen yüzeylerde bulundu. Bunların, sivri veya keskin bir aletin çizgilerin üzerinden tekrar tekrar ve dikkatlice geçirilmesiyle yapıldığı anlaşılıyor. Ön hakem incelemesinden geçen çalışma bazı çiziklerin yanlışlıkla yapılmış veya yarım kalmış gibi göründüğünü de belirtiyor. Ayrıca mezarlardan birinin yakınında toplam 46 adet doğal olmayan oyma izi bulundu.

 

Ancak Rising Star ekibi üyesi ve makalelerin ortak yazarı antropolog John Hawks şöyle diyor: “Elimizdeki en güçlü kanıt, mezarların mağaradaki mevcut katman yapısını bozduğu yönünde.”

Bununla birlikte, Homo naledi’nin nasıl yaşadığına dair daha fazla kanıt beklentisi ortaya çıkıyor. Antropolog Chris Stringer, “Eğer bu tür mağaralarda yaşamaya ve mağaraların derinliklerine inmeye adapte olduysa, ki Rising Star bulgularının ima ettiği şey bu, o zaman Güney Afrika’daki birçok bölgede buna dair daha fazla kanıt olmalı” diyor.

Berger ise tartışmalardan memnun ve “Bundan sonra ne yapacağız? Kısa bir süre önce bambaşka bir türün kültürel alanını keşfettik. Ona nasıl yaklaşacağız? Bunu duymayı bekliyorum” diyor.

Princeton Üniversitesi’nde antropoloji profesörü olan ve çalışmaların yazarları arasında yer alan Agustin Fuentes, ise “Mağarada yani Homo naledi dünyasının içinde olmak sadece insanın hikâyesini değiştiren bir macera değil, aynı zamanda ortaya çıkardıklarımız bizi insanın evrimi hakkındaki bir dizi varsayımı yeniden düşünmeye zorluyor. Defin, anlam yaratma, daha önce düşündüğümüzden çok daha dinamik ve karmaşık bir tarihe sahip olabilir” diyor ve ekliyor: “Hatta sanat bile…”


National Geographic makalesi, WSJ ve Daily Mail haberlerinden derlendi.

Kaynak: tr.mashable.com

Yorum bırakın