Biyokültürel Evrim ve Eller


Sayfa 1/5

 

Anne ve babanın kromozomları arasında genetik madde alışverişi olur.Böylece genler birbiriyle karışır. Bunun sonucunda bu bireyin fizikselözelliklerinde bir çeşitlenme meydana gelir. Bu genetik olay, bir canlıtürünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklıözelliklere sahip olmasına neden olur. Yeryüzündeki insanların hepsitemelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izinverdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisikizil saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır.

Buradabılınmeşi gereken önemli bir nokta da şudur: Her fiziksel özelligibelirleyen iki gen vardır. Bunlardan biri çekinik, diğeri baskın ya daher ikisi de eşit derecede baskın olabilir. Örneğin kişinin göz renginibelirleyen iki gen vardır. Bunlardan biri anneden diğeri ise babadangelir. Baskın olan gen hangisi ise çocuğun göz rengi o gen tarafındankontrol edilir.

Bu kural diğer bütün fiziksel özellikler vebunları belirleyen genler için de geçerlidir. Kulak, burun, ağız şekli,boy uzunluğu, kemik yapısı, uzuvların ve organların yapısı, şekli,özellikleri, vs. gibi yüzlerce hatta binlerce özellik bu şekildekontrol edilir. İşte bu özellik nedeniyle, genetik yapıda yer alansayısız bilgi o bireyin dış görünümüne yansımadan sonraki nesillere aktarılabilir.

Genel olarak evrimde, belli fiziksel özelliklerin(renk, boyut, biçim vb.) gelişmesi bazı türlere selektif bir üstünlüksağlayabilir, böylece bu özellik muhtemelen kuşaktan kuşağa aktarılır.Fakat insan türünün gelişiminde bizzat alet kullanımı ve toplumsaldavranış, bu kültürel becerilerin gençlere öğretilmesi sayesindekuşaktan kuşağa aktarılan, uyum sağlayıcı bir özellik haline gelmiştir.

Kültür,çok farklı tanımları yapılabilen bir kavramdır. Ancak bir insantopluluğunun bireylerinin düşünce, inanç ve yaşama ve biçimleri,yaptıkları aletler ve davranış biçimleri çoğunlukla kültürüngöstergeleri olarak kabul edilmektedir. Bir toplulukta bireylerinolmelerine karşın kültür sürer gider. Diğer yandan da değer yargılarıve anlayışlar değiştikçe, kültür de değişime uğrar ve bu süreç böylecesürer gider.Genel olarak kültürü insanın doğal ve toplumsal çevresiyleolan etkileşimi ve bu etkileşim sonucu ortaya çıkan ürün olarakadlandırabiliriz.

Tarih öncesi kültürlere gelirsek eğer, bu çöküzün dönemi tanımamıza yardım edebilecek yazılı belgeler yoktur.Elimizdeki temel bilgi kaynakları, sadece, insanların yaptıklarialetler, yaşadıkları ve ölülerini gömdükleri yerde bulunan her türlukalıntıdır.Bunlar da ancak büyük bir bütünün çok küçük parçalarıdır.

Moderninsansı maymunlarda alet kullanımı tesadüfiyken ve bir kuşaktandiğerine hiçbir şekilde aktarılmazken; iletişimsel bir konuşmayı daiçeren bir toplumsal organizasyonu öğrenmeye, alet kullanımındauzmanlaşmaya başlayan bir türde, bu beceriler kumulatif bir biçimdekuşaktan kuşağa aktarılır.

O kadar da büyük bir beyni olmamasınaragmen Lucy’nin eli, modern insansı maymunlarla karşılaştırıldığındaniteliksel bir üstünlüğü ifade eden bir beceriyi akla getirir. Düzenlialet yapımı ve kullanımı, Engels’in açıkladığı gibi:” En başta el vebeyin olmak üzere çeşitli insanı özelliklerin daha da gelişmesine veincelikleşmesine yol açma eğiliminde olsa gerektir.” Daha sonrakihominid türlerinde gerçekleşen şey de tastamam budur.

Lucy, bubüyük beyinli insansı maymun, alet yapabilme ve üretebilme yeteneğinesahipti ve bu yeteneğini kullanarak aynı zamanda primat evrimini insanbeyninin ve elinin kusursuzlaşması yoluna da böylelikle sokmusoluyordu. Lucy’nin ait olduğu turun insan soyuyla tam ilişkisinin neolduğuna dair bilimsel tartışmalar, dik durma ve elin gelişiminin,büyük bir beynin gelişimini öncelediği olgusunu değiştirmez.

Hiçkuşkusuz 3,5 milyon yıllık Lucy, ödün ve deri gibi malzemelerdenaletler yapıp kullanmasını sağlayacak yeterli el becerilerine sahipolmalıydı. Dahası, kendisine, alet yapmak, kullanmak ve besinlerini yada aletlerini taşımak için ellerini kullanmasını sağlayacak tam birhareket serbestliği sağlayan, modern insanlar kadar gelişmiş bir dikyurume kabiliyeti vardı. Gerçekten de, Lucy’nin ellerinin biçiminin,düzenli ve sürekli bir alet kullanıcısı olmasından başka bir açıklamasıyoktur. Engels’in dediği gibi:“Eğer kıllı atalarımızın dik durmalarıılkin bir kural, ardından da bir zorunluluk olduysa, bu süre zarfındaellerde de çeşitli diğer işlevlerin gelişmesi akla yatkın olacaktır.”

Lucyve kuzenleri tamamen iki ayaklıydılar, yani dik yürüyorlardı. Kalça,uyluk ve diz kemikleri, modern insanlardan hiç de geri kalmayan verimlibir dik yürüyüş kapasitesine işaret eder. Elin tam karşısında bulunanbaşparmakları vardı, böylelikle elleri, sıkıca kavrama ve tuttuğüneşneleri gereğince hareket ettirebilme yeteneğine sahip oluyordu. Buel,insan eli gibi alet yapabilme ve kullanabilme yeteneğine sahipti,yine de insan eline çok benzemesine rağmen tam bir insan eli değildi.Türün beyin büyüklüğüyle ilgili bir ölçü olan kafatası hacmi, aynıvucut ağırlığına sahip insansı maymunlardan yalnızca biraz dahabuyuktu. Sempanzelerin kafatası hacmi 300 ya da 400 ml’dir.Australopithecus afarensis ise 380 ila 450 ml’lik bir kafatası hacminesahipti. (Homo sapiens’in ortalama kafatası hacmi 1400 ml’dir.) Böylecebu fosil kalıntıları bariz biçimde küçük beyinli fakat çok açıkça elbecerilerine sahip dik yürüyebilen bir hominidin varlığına işaretediyor. Bu keşifler, bir başka paleontolog, Mary Leakey tarafındanKuzey Tanzanya’nın Laetoli bölgesinde, volkanık küller içindefosilleşmiş durumda bulunan dikkate değer iki grup ayak iziyletamamlanıyordu. 3,5 ilâ 3,7 milyon yıllık bu ayak izlerininincelenmesiyle bunların hominidler tarafından bırakılmış olduğugörüldü. Leakey’nin ifadesini kullanacak olursak, “tamamen dik duruşlu,iki-ayak üzerinde adım atarak yürüyen bir tür”dü bu.

Bu senaryo,Amerikalı paleoantropolog Johanson tarafından Doğu Afrika’da bulunanson fosil kesifleriyle uyumludur. Lucy takma adıyla anılan 3,5-3,75milyon yıllarına tarihlendirilen bu kadın iskeleti Johanson’unAustralopithecus afarensis olarak tanımladığı türe aittir. Bu fosil,bir dizi dikkate değer olguya işaret eder:

Hem Johanson hem deLeakey, Etiyopya’nın Hadar bölgesinde ve Tanzanya’nın Laetolibölgesinde keşfedilen buluntuların birbirleriyle ilintili olduklarınıileri sürdüler.

Hatta Johanson bunların aynı türe aitolabileceğini iddia etti. Ne olursa olsun, bu buluntuların çok açıkçagösterdiği tek bir şey varsa o da, son derece gelişmiş el becerilerineait vasıfların (ki alet kullanımının göstergesidir) ve tam dik duruşun,insan beyninin tam gelişimini çok açık biçimde öncelemiş oluşudur.

İnsanaen çok benzeyen insansı maymunların gelişmemiş elleriyle, insan eliarasında dağlar kadar fark vardır. Yeni işlevlere uyum sağlama,kasların, bağların ve uzun zaman dilimlerinde özel bir değişim geçirmiskemiklerin ve tüm bu kalıtsal inceliklerin daha da yeni işlerdekullanılması, insan eline, Rafael’in tablolarını, Thorwaldsen’inheykellerini ve Paganını’nın müziğini gerçekleştirebilmesi için gerekliyüksek kusursuzluğu sağladı.” (Doğanın Diyalektiği, Engels )


Sayfa 2/5

 

Aletlerin sürekli toplumsal kullanımı –Engels’in tercih ettiği sözcükle, emek–,hominid yaşam tarzının gitgide vazgeçilmez bir parçası haline gelir,emek olmaksızın oda sona ererdi. Fakat emek yetişine sahip olmak,hominide, bu yetiye hiç sahip olmayan ya da benzer bir yetinin ancakkaba ve gelişmemiş bir biçimine sahip olan türler karşısında muazzambir selektif üstünlük sağlar. Biyolojik evrim bertaraf edilmiş olmaz,kültürel evrime –engin bir vasıf, bilgi, deneyim ve dil stokununkuşaktan kuşağa birikimi– büyük bir itki verilmiş olur.

Hominidgelisiminin kanıtları, özellikle de bazı hayvan kesim bölgelerinde tasaletlerin kullanımı, belli bir aşamada, belki de küçük avhayvanlarından büyük av hayvanlarına yönelmeyle birlikte, avlanmavakalarında maymunlara kıyasla büyük bir artış yaşanmış olmasiğerektiğini gösteriyor. Etin bitkisel besinlerden çok daha fazlabesleyici değeri olduğuna işaret eden Engels de bu konuyu gözdenkacirmamıştı. Fakat yine de bitkisel besinler büyük ihtimalle günlükdiyetin büyük bir bölümü olarak kalmaya devam etmiş ve büyük olasılıklabu tür besinlerin üretimiyle ve toplanmasıyla ilişkili olan aletler(kazıyıcı sopalar ya da taşıyıcı torbalar) yök olup gitmiş olmalı.”Fakat alet yapımı ve kullanımı, birlikte çalışmanın, toplumsal emeğinkullanımını ve anlamlılığını da arttırır,” der Engels. Hem alet yapımihem de toplumsal emek, dil ve konuşma sorununu ortaya çıkardı.“Elin,konuşma organının ve beynin, yalnızca tek bir bireyde değil tümtoplumda birlikte çalışmasıyla, insanoğlu çok daha karmaşık işlemleriyapabilir hale geldi.”İnsan türünün kökeni hususundaki maddi delillerinbüyük bir bölümü paleontolojiden –fosillerin ve taş aletlerintoplanması– sağlanır.

İlk taş aletler 2,5 ila 3 milyon yıllıktır.Bu hominid (insansı) kalıntılar, başka aletleri yapmakta kullanılanaletleri de barındırırlar ve bu olgu, günümüz insansı maymunlarıylaberrak bir ayrıma işaret eder. Günümüz maymunları, yumuşakmalzemelerden (ince dallar ve yapraklar) çeşitli aletler yapıyor veküllanıyor olsalar da, hiçbir zaman bunları başka aletler yapmak üzereküllanmazlar. Hominid aletler genellikle yapıldıkları veküllanıldıkları yerle ilintilidirler, başlangıçta çok basittiler fakatbir milyon yıl sonra gitgide karmaşıklaşıp sofistikeleştiler.

Tanzanya’daki Olduvai Geçiti’nde bulunmalarından sonra Oldowan taşkültürü olarak adlandırılan bu kültür, bir buçuk ilâ iki buçuk milyonyıl önce Acheulian diye adlandırılan daha gelişmiş bir taş kültürünedonuştu. Elbette bugüne kemik, ödün ve deriden yapılmış olanlar değılancak taş aletler kalabildi. Belli bir amaç için biçimlendirilmeleri vebu amaca uygun hale getirilmeleri çok daha zor olan taş aletlergeliştirilmeden önce, diğer malzemelerden yapılmış aletleringeliştirildiği görüşü genel bir kabul görmektedir.

En basitaraçlar bile, sayısız denemelerden, deneyimlerden, gözlemlerden, fikiryurütme ve hatırlamalardan oluşan uzun bir dönemin ürünüdürler. Bitkikoklerini kazıp çıkarmak için sivriltilmiş sopalar ya da besinleritasımak için deri çantalar gibi en basit aletler, insan gelişimindeneredeyse bir devrimi temsil ederler; insan elinden çıkmış bu yumuşakaletlerin hiçbiri günümüze kadar korunamamış olsa da, bu tür aletlerilk hominid türlerine hayatta kalmak açısından muazzam avantajlarsağlamış olmalı. Bu nedenle, 2,5 milyon yıllık Oldowan taş kültüründençok daha önce, ilk hominidlerin çabuk çürüyen malzemelerden yapılmış daolsa alet kullanmış olmaları muhtemeldir.

Taş aletler bufosillerle ilişkilendirilmemiştir. Bu tür aletler, herşeyden önce, dahabüyük bir kafatası hacmine ve daha insanı diğer özelliklere sahipfarklı bir fosil turu olan (bazı paleontologlar aynı türün daha sonrakigelisimine ait olduğunu ileri sürmüş olmasına rağmen) Homo habiliş’eaittir. Görünen o ki bu buluntular, alet kullanımı ve dik yürümenin,insan beyninin gelişiminden önce olduğunu ileri süren modernantropologların yaklaşımını onaylamaktadır. Bu konu hakkında Amerikaliantropolog Napier şöyle yazmıştı: “Bugün artık açığa çıkıyor ki,evrimdeki bu önemli kültürel aşamanın (alet yapımı ve kullanımı)başlangıcı, insanın biyolojik evriminin çok daha erken aşamalarındayatmaktadır, çok daha uzun bir zaman diliminde var olmuştur ve eskideninanıldığından çok daha az gelişmiş bir hominid ve çok daha azuzmanlaşmış bir el tarafından hayata geçirilmiştir.”

İklimseldeğişimlerin yol açtığı Asya’daki çevresel baskılar da bazı maymungruplarını ormanların kenarına itmişti. Bunlar modern babunlaradonuştuler, babunlar besin aramak için yerde hareket ederler ancakkendilerini korumak için ağaçlara geri dönerler. Primatlar bir harekettarzı çeşitliliği sergilerler. Tarşier, atlayıp sıçrar ve ağaçlaratütünür, gibon ağaçların dalları arasında bir sarkaç gibi sallanarakhareket eder, orangutan dört ellidir, goril dört ayaklı biryuruyuscudur maymun gerçek bir dört ayaklıdır, yalnızca hominidlertamamen iki ayaklı olmayı göze almışlardı.

Diğer uzmanlaşmalarellerle ilgilidir. Eğer biri sıçrayıp bir dalı yakalamak istiyorsa,mesafeyi daha kesin bir şekilde kestirmekte yetkin olmalıdır. Eğerdeğilse en iyi durumda eli boş dönecektir; en kötü durumda ise dalı hiçyakalayamayacak ve düşecektir. Daha hassas bir mesafe tahmininin yoluiki gözle bakmaktan geçer. İki gözü bir nesnenin üzerine odaklamakderinliği algılamayı sağlar. Bu da gözlerin, sincaplardaki gibi başınyan tarafında değil de, kafatasının önyüzünde bulunmasını ve ileriyebakmasını gerektirir. Primat atalarımız böyle bir bakışı geliştirdiler.Kafatasları gözlerin yeni konumuna uymak için yuvarlaklaştı, vebiçimdeki bu değişiklikle birlikte kafatası hacminin büyümesi ve dahabüyük bir beyine sahip olma fırsatı doğdu. Aynı zamanda, çene küçüldü.Elleri olan bir hayvan, toplama ve avlanma işlerini artık dişleriyleyapmak zorunda değildir. Bu işleri daha küçük bir çeneyle daha az dişlede yapabilir. Modern insansı maymunlar ve diğer maymunlar ve insanlarher cenede on altı dişe sahipler. Atalarının ise yirmi iki dışı vardır.

PsikologJerome Bruner çocukların zihinsel gelişimi üzerine kaleme aldığiyazılarda, hüner gerektiren davranışların, bir yanda dil üretmeyle vediger yanda da problem çözmeyle birçok ortak noktası olduğunda ısraretmişti. En basit hünerlerin neredeyse hepsi elin ya da ellerinkullanılmasını ve gözün kılavuzluğunu gerektirir. İnsan elinin gelişimiüzerine Bruner şunları yazıyor: “İnsanın elleri yavaş gelişen birsistemdir, ve insanlar turumuzu diğerlerinden ayırt eden el zekâsicesidini –alet yapma ve kullanma– sergilemeden önce yıllar geçti.”Aslında tarihsel olarak eller, primatların evrimini inceleyenöğrencilerin bile çok fazla dikkatini çekmemiştir. Wood Jones isemaymun eliyle insan eli arasında küçük morfolojik farklılıklarbulunduğuna, esas farklılığın merkezi sınır sistemi tarafındankoşuldukları işlevlerde olduğuna bizi ikna etmek zorunda kalmıştı. Yinede, Clark ve Napier’in işaret ettiği gibi, eldeki morfolojik değişiminevrimsel doğrultusu, ağaç farelerinden, Yeni Dünya maymunlarından, EskiDünya maymunlarından geçerek insana ilerler; bu da elin işlevinin veonunla birlikte insan zekâsinin hayata geçirilişinin nasıl değiştiğinigözler önüne serer.


 Sayfa 3/5

 

Bu değişim düzenli olarak, uzmanlaşmadanüzaklaşmanın çok özel bir biçimi doğrultusunda olmuştur. El, kendiLoko-motor işlevinden, kolları savurarak daldan dala geçme işlevindenve pençeler ve egzotik biçimli patilerce karşılanan uzmanlaşmışgereksinmelerden muaftır. İşlevde uzmanlaşmadan uzaklaşma, yerineğetirilebilecek işlevlerde çeşitlenme anlamına gelir. El, ağırlıkkaldırmak için gereken parmak kemiklerindeki açılma yeteneğini, yiyecekavuçlama için kapanma yeteneğini, tutma ve tırmanma için dolamayeteneğini ya da başparmakla diğerlerinin karşılıklı durması yetişini–erken primat mirasının parçaları– yitirmeksizin, geç primat evrimindebazı yeni işlevsel yetenekler kazanır, beri yandan uygun bir morfolojikevrim de geçirerek. Birleşik bir kuvvetli ve hassas kavrama yeteneği debuna eklenir. El ayasının ve başparmağın esnekliği artar. Üç parmakkemikleri genişler ve güçlenir, özellikle başparmak. Napier sunuşöylerken abartıyor olabilir: “Mevcut deliller ilk insanın tasaletlerinin, onları yapan el kadar iyi (ya da kötü) öldüğünü aklagetiriyor.” Elbette başlangıçtaki aptal eller kültürle donanan zeki birprograma koşulduğunda zeki oldular.

İlk hominid fosilleri DoğuAfrika’da bulundu, bu fosiller yaklaşık olarak 3,5-3,3 milyon yıl önceyasamis Australopithecus afarensis olarak bilinen türe aittir. Maymunbenzeri bu yaratıklar dik yürüyebiliyorlardı, başparmaklarıparmaklarının tam karşısındaydı ve bu nedenle alet kullanabiliyorlardı.Kafatası hacimleri diğer maymunlardan daha büyüktü (450 santimetreküp).Ama yine de, bu erken hominidlerle ilgili herhangi bir aletbulunamamıştır; bu tür aletler, açıkça tanımlanan ilk insan türüne,yani uygun bir şekilde Homo habiliş (“becerikli adam”) diyeadlandırılan insan türüne geldiğimizde görülürler. Homo habiliş dikyuruyordu, 1,20 metre boyundaydı ve 800 santimetreküplük bir beyinkapasitesine sahipti.

İnsanların hominid insansı maymunlardangerçek ayrılışı hangi noktada gerçekleşti? Paleontologlar bu sorunuzerinde uzun zaman tartıştılar. Yanıt Maymundan İnsana Geçişte EmeğinRolü adlı ustaca kaleme alınmış denemesinde Engels’ten geldi. Ama büsorunun yanıtı Marx ve Engels’in 1845 tarihli çalışması Almanİdeolojisi’nde çok daha önceden ortaya konmuştu: İnsanlar hayvanlardanbilinçle, dinle ya da istediğiniz herhangi bir başka şeyle ayırtedilebilir. İnsanlar, kendi geçinme araçlarını üretmeye başlar başlamaz–ki fiziksel örgütlenişleriyle koşullanan bir adımdır bu– kendilerinihayvanlardan ayırt etmeye başlarlar. İnsanlar kendi geçimleriniüretirken, dolaylı olarak, kendi maddi yaşamlarını da üretirler.[5]

 

İnsansı Maymunlar Alet Yapabilir mi?

İnsanlarile hayvanlar âleminin geri kalanı arasındaki farkı, bu farkın fiilenyok olduğu bir noktaya dek bulanıklaştırmak son zamanlarda moda oldu.Bir bakıma, bu yaklaşım geçmişin idealist yaklaşımlarına tercihedilebilir. İnsanlar hayvandır ve diğer hayvanlarla özellikle de enyakın akrabalarımız olan insansı maymunlarla belli özellikleripaylaşırlar. İnsanlar ile sempanzeler arasındaki genetik farklılıkyalnızca yüzde iki civarındadır. Yine burada da, nicelik niteliğedonuşmuştur. Bu yüzde iki, insanları tüm diğer türlerden kesin olarakayıran nitel bir sıçramayı temsil eder. İnsanlara diğer sempanzelerdendaha da yakın olan bonobo sempanzelerinin az bulunur türlerininkeşfedilmesi büyük bir ilgi uyandırmıştır. Sue Savage-Rumbaugh ve RogerLewin, “Kanzi, İnsan Aklının Kıyısındaki Maymun” adli kitaplarında,yakalanmış bir bonobo olan Kanzi’nin zihinsel kapasitesini inceleyerekelde ettikleri sonuçların ayrıntılı bir bilâncosunu sunarlar. Hiçkuşkusuz Kanzi’nin sergilediği zekâ düzeyi, insan olmayan hayvanlardabuğüne dek görülenlerden kayda değer ölçüde yüksektir ve bellibakımlardan bir insan yavrusunun düzeyini andırır. Her şeyden önce,örneğin alet yapma potansiyelinin varlığını gösterir. Bu örnek evrimteorisinin lehine güçlü bir delildir. Bununla birlikte, bonoboya birtaş alet yaptırmaya çalışan bu deneylerin önemli tarafı, başarısizolmalarıdır. Yabanı hayatta sempanzeler, akkarincaları yuvalarındancıkarmak için “olta çubukları” gibi, hatta kabuklu yemişleri kırmakiçin “örs” gibi “aletler” kullanırlar. Bu işlemler yüksek bir zekâseviyesini göstermektedir ve kuşkusuz insanlığın en yakın akrabalarınındaha ileri faaliyetler için gereken bazı zihinsel önkoşullara sahipolduğunu da kanıtlar. Ancak bir keresinde Hegel’in de işaret etmişolduğu gibi, biz bir meşe ağacı görmek isterken bize bir meşe palamudugösterilirse bununla tatmin olamayız. Alet yapma potansiyeli, onugerçekten yapmakla aynı şey değildir, tıpkı bir piyangodan büyükikramiye kazanma olasılığının, bu parayı gerçekten kazanmaktan çokfarklı oluşu gibi. Üstelik bu potansiyelin daha yakından bakıldığındason derece göreli olduğu da anlaşılır.

Modern sempanzeler bazenkücük maymunları avlarlar. Ama bunun için silah ya da aletkullanmazlar, kendi dişlerini kullanırlar. İlk insanlar büyük cesetleriparçalayabiliyorlardı, bu iş için de keskin taştan aletlere ihtiyaçlarıvardı. Kuşkusuz en erken hominidler yalnızca hazır araçlar kullandılar,bitki köklerini kazmak için kullanılan sopalar gibi. Modernsempanzelerde gördüğümüz şeyin aynıdır bu. Eğer insanlar esasenvejetaryen bir beslenme şekline saplanıp kalsalardı, taş aletler yapmağıbı bir gereksinimleri olmayacaktı. Ama taş aletler yapma yetenegionlara tümüyle yeni bir besin kaynağına ulaşma fırsatı sundu. İlkinsanların avlanmayıp yalnızca les yiyicilik yaptıklarını kabul etsekbile bu fikir doğruluğunu korur. Büyük hayvanların sert derilerinikeşmek için taştan aletlere yine de ihtiyaçları olacaktı.

DoğuAfrika’daki Oldowan kültürünün ilk insanları, tabakalar halinde soymaolarak bilinen bir işlem vasıtasıyla taştan aletler yapmakta hayliileri bir tekniğe zaten sahiplerdi. Doğru tipte taşları seçiyorlar vedigerlerini bir tarafa bırakıyorlardı; taşları birbirlerine doğruacılarda vuruyorlardı, vesaire. Tüm bunlar yüksek düzeyde bir tecrübeve beceriyi gösterir. İnsanların bonoboyu bir alet yapmaya teşvik etmekiçin o kadar müdahale etmesine rağmen, Kanzi’nin “çalışması”nda eksikolan şey de budur. Defalarca yinelenen çabaların ardından, deneyiyapanlar şunu itiraf etmek zorunda kaldılar:

 

Şu ana kadarKanzi, Erken Taş Devri kayıtlarında görülenlerle karşılaştırıldığındadört kriterden her birinde, göreli düşük düzeyde bir teknolojik ustalıksergilemiştir.

Ve şu sonuca varıyorlar:

Bu nedenle, Kanzi’nintaş kırma ve şekillendirme becerileriyle Oldowan alet yapıcılariarasında bariz bir fark vardır. Bu da, bu ilk insanların gerçekten deinsansı maymunlar olmaktan çıktıklarını gösterir.[20]

En ilkelhominidleri bile en yüksek insansı maymunlardan ayıran digerfarklılıklar arasında, dik duruşa bağlı olarak vücut yapılarındakionemli değişimleri saymalıyız. Meselâ bonobonun kollarının ve elbileklerinin yapısı insanlarınkinden farklıdır. Uzun kollar, boğumluparmaklar ve kısa bir başparmak, onun, bir taşı güçlü bir darbe vurmayayetecek kadar etkili bir şekilde ve sıkıca tutmasını engeller. Bu olgudiğerleri için çok daha geçerliydi.

Sempanzenin eli, diğerparmakların karşısına konabilen oldukça gelişmiş bir başparmağasahiptir, “fakat kısadır ve işaret parmağının ancak yanına değebilir,ucuna değil. Hominidin elinde, başparmak daha büyüktür ve işaretparmağının karşısında duracak şekilde bükülür. Bu özellik ikiayaklılığa eşlik eden ve onun mantıksal sonucu olan bir özelliktir veel becerisinde büyük bir artış sağlar. Tüm hominidler bu tarz bir eleşahip görünüyorlar, bugün bildiğimiz en eski hominid olan afarensisbile. Onun eli modern bir insanınkinden güçlükle ayırt edilebilir.”


 Sayfa 4/5

 

Ayrım çizgilerini bulanıklaştırmaya dönük tüm çabalara rağmen, en ileri insansı maymunlarla en ilkel hominidler arasındaki fark bile her türlü kuşkunun ötesindedir. İnsanların alet yapan hayvanlar olduğu düşüncesini çürütmek üzere girişilen bu deneyler ironik bir biçimde tamtersini kanıtlamışlardır.

 

ELLERİN GELİŞİMİ

Doğal nesnelerin ileri düzeydeki kullanımı ;

1 ) Ellerin dengede durma yada hareket etmede kullanılan fonksiyonlarının özgürleşmesi

2 ) Üç boyutlu görüş algılama

3 ) Beynin büyümesi ve gelişmiş el ve göz koordinasyonunun bir araya gelmesiyle mümkün olmuştur.

DeanFalk; “ Ayaklar bir kez, yürümek için ağırlık taşıyıcılar haline gelipyakalayıcı, kavrayıcı konumlarından kurtulunca, daha önce ayak kontroluiçin kullanılan korteks alanları, korteksi başka fonksiyonlar içinözgür bırakarak küçülmüştü. Kuşkusuz ellerin özgürleşmesiyle birliktebu durum, taşıma ve alet yapma yeteneklerinin gelişmesini de berberindeğetiriyordu.”

Biyokültürel Evrim ve EllerDik yürümeyeadaptasyonla birlikte doğal çevrenin algılanması bakımından da önemlideğişiklikler yaşanmış olabilirdi, çünkü bu sayede beynin taramaalanına giren uzaklık ve yönlerde artmıştı. Yüz yüze ilişkilerçoğaldığı için sosyal çevrede de bir değişim yaşanmış, yüz ifadeleriyleiletişim kurabilme olanakları zenginleşmişti.

Primatlarda elinkavrama yeteneği çevrelerinden nesneleri çekip çıkartmalarına izinveriyordu. Sadece bu nesneleri tutup incelemek bile bizim çevrehakkında bilgi edinmememize büyük destek sağlamıştır. Bu da primatlarınmerakının doğal sonucudur ve oyunla kendini göstermiştir.

Primatdavranışlarından olan bit ayıklama işleminde eller diğer bireyinsaçındaki bitlerin toplanmasında kullanılır ve bu işlem aynı zamandagelişmiş el ve göz koordinasyonunu gerektirir. Bu primatların çoğu buişlemleri başparmakları ile işaret parmaklarının uçlarını bir cımbizgibi birleştirerek yapıyorlardı. Bu önemsizmiş gibi görünen davranışilerde nesnelerin tutulması için temel niteliği taşır. Zaman içinde buhareketler alet teknolojisinin işlenmesine yol açmış olabilir.

BiyokültürelEvrim ve Ellerİnsan dışındaki primatlarda dik oturustaki görüş, birgözetmenliğe, rehbere ve kontrole dönüşmüştür( Sphüler, 1957:41 ). Dikoturustaki görüş, keskinliğin artmasına, keskin bir görüş elfonksiyonlarının gelişmesine neden olmuştur. Primatların gözleriningelişmesinde; ağaç dalları üzerinde gezinme ve uçan canlıların takipedilmesi gibi etkilerin olduğu düşünülmektedir. Primatlar nesneleritutar, koklar ve tadarlar. Bu gelişmelerle birlikte; gelişmiş primatlarçevreyi kendilerinden bağımsız olaylar silsilesi olarak değil,buobjelerle olan ilişkilerinin bu olayları oluşturduğu farketmeye başlarlar. (Champbell )

 

İNSAN ELİNİN HAREKET ŞEKİLLERİ

İnsan eli fazlasıyla çok amaçlı bir organdır. İnsan elinin çalışması genel olarak iki sınıfta toplanabilir.

1 ) KAVRAMA HAREKETLERİ: Kavrama hareketleri nesnelerin parmaklar ile yada parmaklar ve avuç yardımıyla tutulması şeklindedir.

2 ) KAVRAMA DIŞINDAKİ HAREKETLER: Bu hareketler ise; itme, kaldırma, hafifçe vurma, yumruklama hareketleridir.

Kavrama hareketleri kendi içinde 4 e ayrılır. ( J. Napier, 1980 )

a)Hook Grip

b)Sçıssor Grip

c)Precision Grip

d)Power Grip

Buhareketlerden Hook Grip ve Sçıssor Grip hareketi diğerlerine göreceolarak basit hareketlerdir. Hook Grip hareketinde( mesela çantataşırken ) başparmak devreye girmez ve diğer parmaklar çengelpözısyonuna gelmek için hafifçe kıvrılır. Sçıssor Grip hareketi denesneleri işaret parmağının ve orta parmağının üç palangsları arasındatutarak yapılır. Örneğin sigaranın tutuluşu gibi. Bu harekettebaşparmak devreye girmez ve diğer iki parmağın yanına hizalanır.

Soniki tutuş şekli ise elin daha kompleks hareketlerini gerektirir.Pricision Grip hareketi nesneleri başparmak ve başka bir yada birkaçparmağın uçları arasında tutarak yapılır. Eğer büyük bir nesne tutulmakisteniyorsa beş parmak birden devreye girer. Ancak daha küçük bir nesnetutulmak isteniyorsa başparmak ile işaret parmağı yada orta parmak ilebirlikte kullanılır. Precision Grip hareketinin bir diğer formu dabaşparmağın üçünün işaret parmağının yan yüzüne konulmasıyla olur. Buharekete Çimdik Hareketi denir. Anahtarı tutarken yaptığımız gibi.

PowerGrip; elin parmaklar ve avuç içi kullanılarak, başparmağında destekolarak kullanıldığı tutuştur. Bu tutuşun üç şekli vardır:

1) Squeeze Grip: Silindir şeklindeki nesneleri tutmak için kullanılan tutuş. Örneğin çekiç sapını tutarken.

2) Disk Grip: Bu tutuşta güç avuç ile uygulanırken, hafifçe kıvrılmışdiğer parmaklar nesnenin diğer yüzeyini kavrarlar. Kavanoz açmahareketindeki gibi.

3) Spherical Grip: Bu hareketle büyükküresel nesneler (portakal) avuca doğru kıvrılmış başparmak ve diğerparmaklar yardımıyla tutulur.

Precision Grip ve Power Griphareketleri elin karmaşık, bileşik hareketlerini gerektirenhareketlerdir. Bu hareketler sadece parmakların kıvrılmasını veparmakların abduction, adduction hareketlerinin yeteneklerini ihtivaetmez. Ayrıca iki başka hareket kabiliyetini daha içerir. Bunlardanbirincisi opposition’dir. Bu Napier tarafından şu şekildetanımlanmıştır: Başparmağın üç yüzeyinin diğer parmaklarla karesel biracıyla veya tam anlamıyla karşı karşıya gelecek şekilde ilişkide olmahali. Precision Grip ve Power Grip hareketiyle ortaya çıkan bir diğeronemli hareket kabiliyeti ise cüpping hareketidir. Avucun çukurlaşmasive elin iki bölümünün birbirine yakınlaşması durumudur.

PrecisionGrip ve Power Grip hareketlerini yapmamızı sağlayan, başparmağın diğerparmaklarla oranıdır. Eğer bu şekilde olmasaydı başparmağın üç yüzeyidiğer parmakların üç yüzeyleriyle karşı konuma gelemezdi. İnsan elininhareket kabiliyeti; başparmağın uzunluğundan farklı olarak eklemyüzeylerinin şekline de bağlıdır. Eklem yüzeylerinin bu şekilde olmasıdıger primatların yapamadığı abduction, adduction ve diğer birçokhareketi olanaklı kılar.


 Sayfa 5/5

 

APE ELİNİ İNSAN ELİNDEN AYIRAN FARKLAR

İnsan eli sadece çalışmak için kullanılırken ape eli hem kavramak hem de hareket için kullanılıyordu. Bu iki görev parmakların oranı ve ayrıca tek tek eklemlerin morfolojik yapısında kendini gösteriyordu.

Apeelini insan elinden ayıran en belirgin özellik başparmak uzunluğunun diğer parmaklara, özellikle işaret parmağının uzunluğuna oranıdır. Ape’nin başparmağı insana kıyasla işaret parmağına oranla oldukça kısadır. Bu durum başparmağın diğer parmaklarla kafa kafaya gelmesini zorlaştırır. Bu, M3 ( metacarpal )’un başındaki eklemin asimetri eksikliği ve avucun çukurlaşamaması ile birleşince ape’nin elinin Hook Grip ve Çimdik Hareketi’ni kısıtlar.

Hook Grip’te büyük silindir objeler ( ağaç dalları gibi ) avuca yatay olarak tutulur. Daha ince objeler ise Hook Grip’in bir diğer çeşiti olan Double-Locking hareketi ile kavranır ( Napier, 1960 ). Ape eli insan elinin yaptığı basit hareketlerden Sçıssor Grip hareketini yapamaz. İnsan elinin karmaşık hareketlerinin bir çeşiti olan Çimdik Hareketi’ni yapar. DolayısıylaPower Grip hareketlerinin hiçbirini yapamaz.

Ape elindeki kemikler ve eklemleri insan elinden ayıran 4 ana farklılık alanı sayabiliriz.

a) Yürürkende ellerini kullanan ape, yürürken elden kuvvet alınması gerektiğinde ellerin sabit kalması gerektiğinden, insan elinin çalışırken gerektirdiği hareket kabiliyetinden mahrum kalır.

b) Apelerin parmak kıvırma kasları insanınkine kıyasla çok daha fazla gelişmiştir.

c) Afrika apelerinin Knockle-Walking* hareketlerinin gösterdiği özellikler.

d) Orangutanın ağaca tırmanmasında elin gösterdiği özellikler.

*Afrika apeleri, sempanzeler ve goriller yerdeki hareketlerinde elleriniKnockle-Walking duruşunda kullanırlar. Knockle-Walking hareketi;apelerin ayakta iken dengede durmak için elleri ile yerden destekalması şeklindedir.

 

ALET KULLANMAYA NE ZAMAN BAŞLADIK?

Aletsizbir yaşamı hayal etmek bile zor. Aletsiz bir yaşamda çıplak ellea vlanılır, yiyecekler pişirilmeden çığ olarak çiğnenir, bir mağara veya ağaç tepesi barınak olarak kullanılır.

Gerçekte aletlere bağlıbır yaşam beynimizde ve vücudumuzda yansıma buluyor. Beynimizdekiellerin kontrolünden sorumlu bölgelere benzer bazı bölgeler diğerprimatlara oranla daha büyüktür. Ellerimizin yapısı da farklıdır. Daha uzun başparmak ve diğer anatomik değişiklikler parmak uçlarımızla dokunmak ve aletleri tutmak konusunda avantaj sağlar.

İlkaletlerin kullanımı insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. Böylece atalarımız, kendi atalarının erişemediği yerlerde yiyecek bularak yaşamları üzerindeki kontrolü artırmayı başardılar.

İnsanoğlununteknolojik tarihi konusunda en güvenilir kaynak yine aletlerinkendisidir. Bilinen en eski hominid aleti 2.5 milyon yıllıktır. BunlarEtiyopya’da bulunmuş, kayalardan yontulmuş aletlerdir. Bugünkülerle karşılaştırıldığında çok basit olsalar dahi, bu aletler hominidlere filleri parçalama, kemiklerini kırarak içindeki iliği çıkartabilme olanağı sağlamıştır.

Bu zihinsel açıdan da çok önemlibir gelişmedir, çünkü insan kayaya bakıp bunun içinde bir silahın gizliolabileceğini fark etmiştir.

Ne var ki son yıllarda insan teknolojisinin milyonlarca yıl geriye giden bir tarihi olduğuna ilişkin ipuçları ortaya çıkıyor.

Öncelikle şempanze ve diğer maymunların alet yapma konusunda çok becerikli olduklarını görüyoruz. Dikenlerle kaplı bir yerde yürümek için sempanzelerin yapraklardan bir çeşit sandalet yaptıklarını biliyoruz. Balık tutmak için bir nevi olta ürettikleri de söylenenler arasında. Ne yazık ki yapraktan yapılmış sandaletler zamana karşı yenik düştüğü için bugün örneklerini göremiyoruz.

 

Alet Yapmanın Rolü

İnsanların“alet kullanan” yeğâne hayvanlar olmadığı sıklıkla dile getirilir. Birçok hayvanın (yalnızca maymunlar ve sempanzelerin değil, bazı kuşların ve böceklerin bile) belli faaliyetler için “alet” kullandığı söylenebilirse de, bu aletler söz konusu hayvanların bulabildikleri doğal nesnelerle –ağaç dalları, taşlar vb.– sınırlıdır. Dahası böylesi bir kullanım ister tesadüfi bir faaliyetten (meselâ bir maymunun bir meyveyi yerinden oynatmak için bir ağaca herhangi bir dal parçasını fırlatmasında olduğu gibi), isterse de son derece karmaşık olabilen sinirli bir eylemden oluşsun, tamamen genetik şartlanma ve içgüdünün sonucudur. Eylemler her zaman aynıdır. Daha üst memeli türlerinde çok sınırlı bir düzeyde varolmasına rağmen, genel olarak zekice bir planlamadan, öngörüden ya da yaratıcılık diye bir şeyden bahsedilemez; en ileri insansı maymunların dahi, en ilkel hominidlerin üretici faaliyetini andıran bir davranışları yoktur.

Esas mesele insanların “alet kullanması” değildir. Mesele, insanların alet yapan yeğâne hayvan olmasıdır, üstelik de yalıtık ya da tesadüfi bir faaliyet olarak değil, tersine kendi varoluşunun –ki diğer her şey buna dayanır–esas koşulu olarak alet yapan yeğâne hayvan insandır. Böylelikle, genetik açıdan insanlar ve sempanzeler neredeyse özdeş olmasına rağmenve bu hayvanların davranışları bazı bakımlardan göze çarpıcı ölçüde“insani” gibi görünse bile, en zeki sempanze bile, Homo erectus (insanlığın evrim eşiğinde duran bir yaratık) tarafından üretilen en ilkel taş aletleri yapmaktan bütünüyle acizdir.

“İnsanlığın Kökeni” kitabında Richard Leakey bu noktayı ele alır:

Şempanzeler usta alet kullanıcılardır ve ak karıncaları yakalamak için dal parçaları kullanırlar, yaprakları sünger olarak ve taşları da fındık fıstık gibi şeyleri kırmak için kullanırlar. Fakat –en azından şimdiye kadar–yabanı hayattaki hiçbir şempanzenin hiçbir zaman bir taş alet imal ettiği görülmemiştir. İnsanlar keskin kenarlı aletleri 2,5 milyon yılonce iki taşı birbirine çarparak üretmeye, böylelikle de insanın tarih öncesini aydınlatan teknolojik bir faaliyetin izlerini bırakmaya başladılar.

Bu satırları, Engels’in 1876’da yazdığı satırlarla karşılaştırırsak:

Birçok maymun ağaçlara kurdukları yuvalarını elleriyle yaparlar, hatta şempanzeler, kötü hava koşullarından korunmak için dallar arasında çatı inşa ederler. Düşmanlarına karşı kendilerini korumak için elleriyle sopa tutarlar ya da düşmanlarına meyve ve taş fırlatırlar.Yakalandıklarında, insanoğlundan kopya ettikleri bir dizi basit işlemi de elleriyle gerçekleştirirler. Ama insana en çok benzeyen insansı maymunların gelişmemiş eli ile yüz binlerce yıllık emek ( aletlerin sürekli toplumsal kullanımı ) sayesinde son derece kusursuzlaşmış insan eli arasındaki uçurumun ne denli büyük olduğu tam da burada anlaşılır. Her ikisinde de kemik ve kaş sayısı ve bunların genel düzeni aynıdır; ama en ilkel vahşinin eli bile hiçbir maymunun taklit edemediği yüzlerce işlemi gerçekleştirebilir. Hiçbir maymun eli en kaba taş bıçağı bile asla şekillendirememiştir.

Nicholas Toth yıllarca ilk insanların alet üretme yöntemlerini anlamaya çalıştı ve su sonuca vardı; taşları inceltmenin en temel süreçleri bile yalnızca hatırısayılır bir dikkat ve el becerisini değil aynı zamanda belli bir derecede öngörü ve planlamayı gerektirmektedir.

Verimli çalışmak için, taşı kırarak şekillendirecek olan kişi uygun şekle sahip bir kaya parçası seçmeli, uygun bir vurma acısıyla taşı elinde tutmalıdır; ve vurma hareketinin kendisi, doğru yere uygun bir kuvvetle darbe indirmek, büyük bir pratiği gerektirir. Toth, 1985 tarihli bir makalede alet yapan ilk insanların, taşları işlemenin temel ilkelerine ilişkin sağlam bir sezgisel zekâya sahip oldukları açıktır” diye yazmıştı. “İlk alet yapıcıların insansı maymunların ötesinde bir zihinsel kapasiteye sahip olduklarından şüphe duyulamaz” demiştir. “Alet yapımı önemli motor ve bilişsel becerilerin koordinasyonunu gerektirir.”[8]

El, beyin ve diğer vücut organları arasında sıkı bir ilişki vardır. Beynin ellerle ilişkili kısmı, vücudun diğer kesimleriyle ilişkili kısımlarından çok daha büyüktür. Darwin zaten, organizmanın belli parçalarının gelişiminin görünüşte bu parçalarla hiçbir ilişkisi olmayan diğer kısımların gelişimine bağlı olduğunu kavramıştı. Bu olguya, karşılıklı gelişme yasası adını vermişti. El becerisinin emek (aletlerin sürekli toplumsal kullanımı ) sayesinde gelişimi beynin hızlı bir gelişimi için gerekli uyarıcıyı sağlamıştı.

İnsanlığın gelişimi bir tesadüf değil, zorunluluğun sonucuydu. İlk hominidlerin dik durmaları, besin arayışı içinde bozkırlarda özgürce dolaşabilmeleriiçin gerekliydi. Kafa, yırtıcıların varlığını saptamak için vücudun enüstünde konumlanmış olmalıydı, tıpkı bozkırlarda yaşayan diğer bazıhayvanlar gibi. Sınırlı besin kaynakları, toplama ve taşıma zorunluluğunu doğurdu ki bu da elin gelişiminin itici gücüydü.

İnsansımaymunlar iki ayakları üzerinde yürümek üzere inşa edilmemişlerdir, bünedenle de iki ayakları üzerindeyken hantaldırlar. En erkenhominidlerin anatomileri bile açıkça dik yürümeye uyum sağlamış birkemik yapısını gözler önüne serer. Dik durma birçok bakımdan ciddidezavantajlara sahiptir. İki ayakla, dört ayakla koşulabildiği kadarhızlı koşmak mümkün değildir. Birçok bakımdan iki ayaklılık doğalolmayan bir dürüstür, ki bu da mağaralardan günümüze kadar insanıuğraştıran sırt ağrılarının yaygınlığını açıklar. İki ayaklılığın büyükavantajı, bu duruş şeklinin elleri çalışmak üzere serbest bırakmasıdır.İnsanlığın ileri doğru büyük sıçrayışıdır bu. Ancak Engels’in deışaret ettiği gibi, bundan çok daha fazlası da söz konusudur:

Elingelisimi bir bütün olarak vücudun gelişimine sıkı sıkıya bağlıdır. Herseferinde yeni işlere uyum sağlayarak, böylelikle edinilmiş özelkasların, kaş bağlarının ve uzun zaman dönemlerinde de kemiklerinkalıtımıyla, ve kalıtımla elde edilen bu iyileşmiş özellikleringıttıkçe daha karmaşık ve yeni işlere hep yeni bir biçimdeuygulanmasıyla, insan eli, Raphael’ın tablolarını, Thorwaldsen’inheykellerini ve Paganını’nın müziğini yaratabilmesini mümkün kılan üstdüzey bir mükemmellik kazanmıştır.

Ama el tek başına değildi. O,bütünün, son derece karmaşık bir organizmanın yalnızca bir üyesiydi. Veelin yararlandığı şey elin hizmet ettiği tüm bedene de yarar sağladı.[9]

Aletüretimi, ilkin kadın ve erkek arasında işbölümünün başlaması, dilingelisimi ve işbirliğine dayalı bir toplum; bunlar insanlığın gerçekortaya çıkışını belirleyen unsurlardır. Bu yavaş, tedrici bir sürecdeğildi, tersine bir başka devrimci sıçramayı, evrimdeki en belirleyicidonum noktalarından birini temsil etmektedir. Paleontolog LewisBinford’un sözleriyle, “Bizim turumuz, tedrici, ilerleyen süreçlerinsonucu olarak değil, tersine göreli kısa bir zaman aralığında patlamalıbır şekilde ortaya çıktı.”[13]

Emekle ( aletlerin süreklitoplumsal kullanımı ) tüm diğer etkenler arasındaki ilişki Engelstarafından şu şekilde açıklanmıştır:

Önce emek, ardından onunlabirlikte net konuşma; bunlar, insansı maymunun beyninin, tümbenzerliğine rağmen kendisinden çok daha büyük ve daha kusursuz olanınsan beynine tedricen dönüşmesine neden olan en temel iki dürtüdür.Beynin gelişimi, onun en doğrudan araçlarının –duyu organlarının–gelişimiyle el ele yürüdü. Tıpkı konuşmanın adım adım gelişiminezorunlu olarak işitme organının buna tekabül eden gelişiminin eşliketmesi gibi, bir bütün olarak beynin gelişimine de tüm duyuların dahada hassaslaşarak gelişimi eşlik eder. Kartal insandan çok daha uzağıgörür, ancak insan gözü eşyada kartalınkinden çok daha fazlasını görür.Köpek insandan çok daha keskin bir koku duyusuna sahiptir, ama insanıcın farklı şeylerin belirli özellikleri olan kokuların yüzde birinibile ayırt edemez. Ve insansı maymunun ancak en kaba ilkel biçimiylesahip olduğu dokunma duyusu, bizzat insan elinin emek aracılığıylagelisimiyle yan yana gelişmiştir.

En ilkel aletlerin kullanılmasibile kendilerine diğer maymunların ulaşamadıkları besinlerdenyararlanma hakkı tanımış da olsa, en erken hominidler ağırlıklı olarakvejetaryen bir diyete sahiplerdi. Bu diyet, esasen les yiyicilikle eldeedilen küçük miktarlarda etle takviye ediliyordu. Gerçek atılım, aletve silah üretiminin insanların birincil besin kaynağı olarak avcılığageçmelerini mümkün kıldığı anda oldu. Bununla birlikte ateşin kontrolaltına alınması, besinlerin pişirilerek yenilmesine olanak sağladı.Büsayede çok güçlü çene kaslarına olan gereksinimin azalmasıyla kaslarınkafatasına uyguladığı baskı azaldı. Akabinde beynin büyümesiniengelleyen bir kuvvet ortadan kalkmış oldu. Hiç kuşkusuz et tüketimibeyin boyutlarında hızla daha da büyük bir artışa yol açtı. Et yemek,organizmanın kendi metabolizması için ihtiyaç duyduğu en temelmaddeleri neredeyse hazır bulmasını sağlamaktadır. Bu, yalnızcasındırım için gerekli olan zamanı değil, aynı zamanda bitki yaşamınadenk düşen diğer bitkisel vücut süreçlerini de kısalttı ve böylecekelimenin doğru anlamıyla hayvan yaşamının aktif belirtileri içinzaman, malzeme ve istek kazandırdı. Ve oluşum halindeki insan bitkialeminden daha da uzaklaştıkça, kendisini hayvanların üzerinde de okadar yükseğe çıkardı. Bitkinin yanı sıra et yemeye de uyum sağlaması,oluşum halindeki insanın bedensel bir güç ve bağımsızlık kazanmasınabüyük katkıda bulunmuştur. Yine de etin en temel etkisi beyin üzerindeidi; beyin artık kendi beslenmesi ve gelişimi için gerekli malzemelerinçok daha zengin bir kaynağına kavuştu ve bu nedenle kuşaktan kuşağa çokdaha hızlı ve çok daha iyi bir şekilde gelişebildi.[14]

Alet Yapmaya Uygun Olmak

Bazibilim adamları hominidlerin ellerinin şekillerine bakıp yaptıklarialetler hakkında tahminlerde bulunabiliyorlar. Sözgelimi Lucy veakrabaları A.afarensis’ler bilinen en eski aletten milyonlarca yıl önceyasamislar. Sempanzelere benzer kıvrık parmaklarına karşın, bu tür hominidin başparmağı diğer parmaklarının uçlarına dokunabilecek kadar uzun.

‘Bu anatomik yapı bu canlıların taştan kaba aletleryapabildiklerini ortaya koyuyor” diye konuşan George WashingtonUniversitesi’nden Bernard Wood, “Hominidlerin 3.5 milyon yıl önce tahta ve taş malzemeyi oldukça büyük bir beceri ile işlediklerini tahmin ediyoruz. Dolayısıyla beyinsel kapasiteleri gelişerek, daha modern aletler yapabilecek beceriyi kazanmışlar” diyor.

Susman erken hominoidlerin alet yapımına kanıt getirmiştir ( 1994 ).İnsanlarda M1 (başparmak) diğer parmaklara göre uzunluğuna oranla daha iri üç kısmına sahiptir. Susman bu bilgiye dayanarak, erkenhominoidlerin tıpkı bizim ellerimizin işleyişine benzer ellere sahipolduklarını ifade etmiştir. İnsanda M1 ler çok daha sağlam yapıdadır. Diğer primatlara kıyasla insanların M1’ inde fazladan üç kas yapısı daha vardır. Bu fark parmağın, elin kuvvetini ve fonksiyonunu artırmıştır.

Sempanze elinin bizimkinden çok farklı olmasınakarsın, bu hayvanların da el becerileri son derece gelişmiştir.Sempanze de parmaklarını kanca yapacak şekilde kıvırabilir, küçüknesneleri başparmağı ve işaret parmağı arasında tutabilir. Hominidellerinin 3.5 milyon yıllık fosilleri bazı yönlerden sempanzeyebenzerken, bazı yönlerden de insanlara benziyor. Dolayısıyla bucanlıların da ellerinin ne kadar becerikli olduğuna ilişkin birvarsayımda bulunmak güçleşiyor.

 

Elin Sanatsal Yönü

İnsanelini aşan alet, aynı zamanda bir düş gücü ürünüdür. Maddenin yapısıniaçıklar ve onların yeni, yaratıcı buluşlarla yeniden birleşiminisağlar. Kuşkusuz, gözle görülebilen şey, dünyada var olan tek yapideğildir. Onun altında ve içinde, daha da ince bir yapı vardır. İşte,insanın yücelisinde bundan sonraki adım, maddenin gözle görülemeyenyapısını açacak olan aracın bulunuşudur.

Eller alet yapımındanbaşka sanatın aktarılmasında da kullanılmıştır. Sanat insanlığın ilkdönemlerinde mağara duvarlarına kazınan, çizilen figürler, el izleri olarak kendini göstermiştir. El izleri dünya genelinde tarihöncesi kayasanatının tipik bir motifıdır. Ancak Fransa, Avustralya ve diğerülkelerde bulunanların aksine Kalımantan mağaralarındaki ellerin çoğu,ne anlama geldiği henüz bilinmeyen noktalar, çizgiler ve diğerşekillerle bezelidir. Bazı örneklerde eller uzun, kıvrımlı çizgilerlebaşka ellere, ya da insan veya hayvan çizimlerine bağlanıyor.

Birdesen yaratmak için ressamın elini duvara koyup toz haline getirilmişasiboyası pigmentini ağzıyla püskürtmesi gerekirdi. Geleneksel birotacı da benzer şekilde davranır, ellerini hastanın rahatsız yerlerineköyüp, nefesini vererek tedavi edici maddeleri püskürtürdü.Uygulamaların her ikisi de bir tür sihir yaratıyordu.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz; İnsan ihtiyaçları doğrultusundageliştirdiği kültürünü elleri sayesinde hayata geçirmiştir. Eller kültürün kusursuzca aktarılabilmesi için biyolojik evrimde çok uzun biryol kat etmiştir. İnsan eli, en yakın akrabamız olan sempanze elinden çok farklıdır. 7 milyon yıl boyunca hominid atalarımızın hem elparmakları, hem de avuç içi giderek kısaldı ve başparmakları daha esnek bir hale geldi. Bu değişikliklerin yanı sıra beynimizin gelişen motorve duyusal kapasitesi, gözlerin üç boyutlu algılayabilir olması elinkavrama ve yakalama yeteneğini büyük ölçüde artırdı. Dolayısıyla alet yapma becerisi gelişti. Gelişen alet yapma becerileri kültürümüze yönverdi. Ancak elin evrim süreci hala tam anlamıyla bilinmiyor.

 

Ahmet Polatlı 



 Kaynak:

http://www.makaleler.com/bilim-makaleleri/biyokulturel-evrim-ve-eller.htm

http://www.turkcebilgi.net/bilim/antropoloji/biyokulturel-evrim-ve-eller-24805_2.html

 

 


 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s