“Pavlovvari deneyler günümüzde meyve sinekleriyle yapılır fakat ilke aynıdır. Test tüpünün içine kokulu bir kimyasal püskürtüldükten sonra sineğe ayaklarından bir elektrik şoku verilir. Sinek kısa zamanda kokunun ardından şokun geleceğini öğrenir, o yüzden şok verilmeden havalanır: İki olayı (başlangıçta sürpriz olmuştu) bağdaştırmıştır. Bu deney ilk defa 1970’lerde Chip Quinn ve Seymour Benzer tarafından California Teknoloji Enstitüsünde yapıldı. Sineklerin koku ile elektrik şokunu bağdaştırmayı öğrenebildiğini, sonra da bunu hatırlayabildiklerini göstererek herkesi şaşırtmışlardı.
Aynı zamanda belirli genlere sahip olduklarında bunu yapabildiklerini de kanıtladı bu deney. Önemli genlerden mahrum olan mutantlar o aşamaya gelemiyordu. Meyve sineğinde bellek oluşumuyla ilgili en azından onyedi gen mevcuttur. Bu genlerin küçük düşürücü isimleri vardır, örneğin ahmak, unutkan, lahana, şalgam vesaire gibi. Bu haksızlık sayılır, çünkü sinek bu gene sahip olduğu için değil bu genden mahrum olduğu için ahmaktır. CREB genleri denen bu genler, insanlar da dahil bütün hayvanlarda kullanılır. Öğrenme sürecinde bu genler faal halde olmalıdır, yani protein üretmelidirler.
Bu şaşırtıcı keşfin nasıl bir şok etkisine sahip olduğu pek anlaşılmaz. 1914 yılında John B. Watson’ın bağdaştırma aracılığıyla öğrenme hakkında yazdıkları şöyledir:
Çoğu psikolog beyinde oluşan yeni yollardan akıcılıkla bahsediyor, sanki Hephaistos’un minik hizmetçileri varmış da ellerinde çekiçlerle, keskilerle sinir sisteminde sağa sola koşturup yeni siperler kazıyorlarmış, eskilerini de derinleştiriyorlarmış gibi. (J. B. Watson – Behaviorism, Norton, 1924)
Watson bu görüşle dalgasını geçiyordu. Fakat bu şaka onu bastırmıştır. Zihin bağlantılarının oluşması, sinir hücreleri arasında yeni, güçlü bağlar meydana gelmesi şeklinde hayat bulur. Hephaistos’un bu bağlantıları meydana getiren hizmetkarları vardır. Bunlara gen denir. Genlerden, kaderin yeri doldurulamaz bu kuklacılarından beyni inşa etmesi, sonra da işi beyne bırakması beklenir. Fakat öyle yapmazlar; öğrenme işini de ele alırlar. Tam şu anda, kafanızda bir yerde bir gen faal hale geliyor, bu şekilde bir dizi protein beyin hücreleri arasındaki sinapsları değiştirme işine girişebiliyor, böylece sonsuza dek bu paragrafı mutfaktan gelen kahve kokusuyla bağdaştıracaksınız belki de…”
Çeviren: Alper Çağatay Güner
MATT RIDLEY, 7 Şubat 1958 doğumlu. Doktorasını zooloji dalında Oxford Üniversitesi’nde yaptı. Kitapları altı farklı edebiyat ödülüne aday gösterilmiştir. Kendisi hem bir bilim insanı, hem gazeteci, hem de köşe yazarıdır. Aynı zamanda İngiltere, Newcastle’daki International Centre for Life (Uluslararası Hayat Merkezi) kurumunun başkanlığını yürütmektedir. New York’ta, Cold Spring Harbor Laboratuvarlarında misafir profesörlük de yapmaktadır. Yazdığı popüler bilim kitapları çok sayıda dile çevrilmiştir. Ridley’in diğer eserleri şunlardır: The Red Queen: Sex and the Evolution of Human Nature (1994), The Origins of Virtue: Human Instincts and the Evolution of Cooperation (1997), Genom. Bir Türün Yirmi Üç Bölümlük Otobiyografisi (Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi 2007), Francis Crick: Discoverer of the Genetic Code (2006).
Yazar: Matt Ridley
Sayfa Sayısı: 341
Baskı Yılı: 2009
Dili: Türkçe
Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Vakfı