Zekâda Kalıtım ve Çevre Faktörleri / Levent ALPER


Zekânın ne olduğu ile ilgili tartışmalar yıllardan beri sürüyor olsa da bilimsel çevreler zekayı , kişinin zihinsel becerileri ve bilgi dağarcığını öğrenmek, öğrenilenlerden yararlanabilmek, problem çözmek ya da toplumda değer gören sonuçlara ulaşmak için kullanabilmesi olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamaya göre zekı bir insan yeni çözüm yolları bulabilme yeteneğine sahip olup öğrendiğini değerlendiren, yeni durumlarda da yeni çözümler getirebilen kişi olarak ifade edilmektedir.

Bu anlamda Fransa’daki ilk psikoloji araştırma labaratuvarlarının kurulmasında etkin olan ve kendi ismiyle anılan ünlü  ‘Binet Zeka Ölçme Testi’ni oluşturan Alfred Binek’e göre zeka iyi akıl yürütme, iyi hüküm verebilme ve kendi kendini aşma kapasitesidir. Yine Alfred Binet’le birlikte Stanford-Binet- Zeka Test’ini oluşturan amerikan psikolog Lewis L. Terman’a göre zeka, soyut düşünebilme yeteneğidir.

Zeka kapasitesine etki eden etmenler çeşitli olmakla birlikte genetiğin tartışılmaz önemli bir yeri var. Özellikle çocuk psikolojisi üzerinde uzman olan Dr. Atalay Yörükoğlu’na göre zeka temel olarak doğa vergisi bir yetenek olup doğuştan gelmekte ve büyük ölçüde kalıtımsal etkilerle belirlenmekte. Özellikle genetik açıdan birbirlerine çok benzeyen tek yumurta ikizleriyle yapılan çeşitli araştırmalar, kardeşlerin birbirlerinden ayrı yetiştirildiklerinde dahi zekâ seviyelerinin az çok birbiriyle kıyaslanabilecek düzeyde eşit olduğunu ortaya koymakta.

Ancak tüm bu bulgular bir yana, en az genetik kadar önemli bir faktör de çocukluk döneminde edinilen eğitim düzeyi, içinde yetiştiği çevresel koşullar ve aile ya da toplum içindeki yetiştirilme şekilleridir. Bunun yanında kendi çabalarımız, maruz kaldığımız uyaranların zenginliği ve çeşitliliği, yetiştiğimiz aile ortamı ve ebeveynlerin genel kültür seviyesi de zekâ düzeyimizi arttırabiliyor. Büyük mucitlerin ve uygarlığa çok katkıları olmuş bilim insanlarının her birinin farklı hayat hikâyeleri bizleri kuşkusuz genellemeler yaparken dikkatli olmaya sevk ediyor olsa da çoğunun doğuştan zekâ seviyelerinin normalin üstünde olduğu da ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmakta.

Bir kaç bin gönüllü deneğin korunmuş gen örneklerine sahip olan ve ikizler araştırmaları ve davranış genetiği uzmanı olarak tanınan Londra Kraliyet Koleji’nden (King’s College London) Robert Plomin’ göre, ‘entellektüel performansların kalıtımsal olduğu başka hiçbir bilim dalında olmadığı kadar çok iyi ve güvenilir bir şekilde kanıtlanmamıştır’. Buna bir örnek olarak tek yumurta ikizlerinin IQ seviyelerinin birbirleriyle karşılaştırılmasında çift yumurta ikizlerinde olduğundan daha çok benzeşmeler ve uyum gösterdiğini belirtmekte. Buna rağmen Robert Plomin de bu fenomenin kolayca açıklanabilecek basit bir mekanizma olamayacak kadar çok katmanlı ve kompleks olduğu görüşüne katılmakta. Yüzlerce DNA dizi ve sekuanzları bir saatin çarklarında olduğu gibı birbirleriyle içiçe işlemekte ve etkileşmekte..

Bu durum da beyinde farklı yapılandırmalar ve yeni sinir ağlarının oluşumunda fizyolojik yapısal farklılıklar oluşturmakta. Los Angeles California Üniversitesi’nden Paul Thompson buna dair çeşitli IQ düzeylerine sahip olan 92 denekte beyaz beyin kitlesini inceledi. Beyaz renkli bu beyin kitlesi büyük oranda nöronları birbirine bağlayan aksonları (İng. axon) yani beyin hücreleri sinir uçlarını içerir. Nöron uçlarında bulunan bu sinir uçları da bilgi ve enformasyonları impuls şeklinde en yakın olan diğer komşu hücrelere ulaştırır. Tahmine göre veriler ve bilgiler bu sinir uçları ve axonlardan ne kadar çabuk geçiyor ve iletiliyorlarsa bu tür becerikli sinir uçlarına sahip olan insanların da o kadar çabuk, çevik ve de kıvrak düşünmesi gerekecekti. Gerçekten de araştırmacılar IQ seviyesinin artığı ölçüde iletim hızının da arttığını ve bunun da genetik bir özellik olduğunu tespit ettiler. Bunun yanında Hollanda’da başka bir araştırma grubu beyindeki beyaz ve gri kitlelerin oranını belirlenmesinde yine genlerin sorumlu olduğunu gösterdiler. Hamburg Eppendorf Üniversite Klinik’inden Jan Glaecher ise böylece ‘zekanın beyin anatomisinde de geri yansıdığı ve zekanın artık görülebilir’ olduğunu düşünmekte.

Buna rağmen akıl, zekilik ve bilgelikte doğuştan gelen zekanın tek etmen olmayıp kendiliğinden de gelmediğini, bilgi dağarcığının ve kişisel çabaların etkisini yadsımak ve bunların yalnızca doğuştan gelen zekâ kapasitesine bağlamanın büyük bir yanlış olacağını hatırlatmakta fayda var . Bu anlamda genler bir insanın IQ’sunun en çok ne kadar olabileceğine dair sadece çerceveyi belirlemekte olup genetik alt yapımızın sınırları dışına çok da fazla çıkamayacağımızı, büyük sıçrayışlar gözlemleyemeyeceğimizi söylemekte.. Bunun yanında genel olarak zekânın %75’i ilk dört yılda oluştuğu ve 20 yaşına kadar gelişimini sürdürdüğü için çok erken dönemlerde eğitim görmek zeka gelişimi adina büyük önem taşımakta. Bir insan sahip olabileceği en yüksek zeka potansiyeline erişip erişemeyeceğini ise öğrenime ne kadar erken başlayabildiği, kendi özel çabaları, çevre etmenleri ve öğrenmede göstereceği kişisel motivasyonu belirliyor.  Bilindiği gibi çocukta zeka normal bir düzeyde seyretse bile,  erken gelişim dönemlerinde yetersiz uyarana maruz kalması, gerekli eğitim ve öğretimin yetersiz verilmesi, zengin uyaran içeren ortamların sunulmayışı, ebeveynlerin ilgisinin az olması, davranış hataları nedeniyle varolan kapasitenin kullanılamayışını mümkün kılabilmektedir. Doğuştan gelen farklı entelektüel potansiyellere sahip iki çocuğun ikisi de erken çağlarda eğitim ve öğrenimlerinde destek görmezlerse benzer şekilde alık ve ahmak kalacaktır. Ancak okul eğitimi gördükleri ya dayeterlilik derecesinde meslek öğrenimi aldıkları sırada tüm kartlarını oynadıklarında genetik farklılıkları da gün yüzüne çıkmaya başlayacaktır.

SONUNDA OYUNU GENLER KAZANMAKTA

IQ ÜZERİNDE ETKİSİ…… ÇEVRE……..GENLER

  • 5 yaşında………………%74………….%26
  • 7 yaşında………………%61………….%39
  • 10 yaşında…………….%46………….%54
  • 12 yaşında…………….%36………….%64

Bu durum bizi ilk bakışta paradoks bir çıkarıma götürse de ‘bir toplumda fırsat eşitliği ne kadar büyük ve gelişmiş olursa genetiğe bağlı entelektüel eşitsizlik de o derece artacaktır.  Zürih’deki ETA Üniversitesi’nden psikolog Elsbeth Stern’e göre, ‘her birey kendini en uygun şartlarda ve optimum bir şekilde yetiştirip geliştirebilme imkanı yakalayabilseydi yetişkinlerdeki IQ düzeyindeki farklılıklar da tümüyle kalıtsal sebeplerden olacaktı’.

Zeka Yaşı:

Bu kavram ilk olarak çocukların zihinsel gelişimine atfen 1908 yılında Binet ve Simon tarafından ortaya konuluyor. Zeka yaşı, testte çocuğun hangi yaşa aralığına giren skoru aldığına göre belirleniyor. Örneğin, 5 yaşındaki bir çocuğun zeka testindeki performansı yüksekse, zeka yaşının daha yüksek olduğu söylenebiliyor.

Duygusal Zeka

Kalıtımla gelen zeka düzeyi, emosyonlar ve duygusal algılar tarafından da etkilendiğinden genellikle ele alınan zekanın bilişsel (cognitive ) boyutunun yanında duyguları düzenlemek, duygusal dürtülere hakim olabilme, karşımızdakinin ne hissettiğini anlayabilme, ilişkileri sağlıklı yürütebilme ile tanımlanan duygusal zeka da artık yoğun olarak gündeme gelmektedir. İlk defa 1990 yılında Psikolog Peter Salovey ve Psikolog John Mayer tarafından kullanılan, daha sonra da Psikolog Daniel Goleman tarafından geliştirilen terim, duzgusal zekayı, kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisi olarak tanımlanır ve duygusal zekadaki eksikliklerin depresyon, yeme bozuklukları, uyuşturucu bağımlılığına kadar uzanan riskleri arttırtığı öne sürülür.

Bu anlamda bilişsel (cognitive ) zekanın yanında diğer alternatif zeka kavramları da irdelenecek olursa standart psikometrik araçlarla ölçülebilen tek bir zekâ olduğuna dair geleneksel kuramı şiddetle eleştiren Harvard Üniversitesi araştırmacısı Nöropsikolog Howard Garndner’in çoklu zeka kuramında saptadığı 7 ayrı zeka tipusuna da bakmamız gerekecektir. Gardner’in çoklu zeka kuramı her bireyin birbirinden farklı pekçok zekâsının olduğunu ve bunların her birinin kendilerine özgü bir biçimde geliştiği ve çalıştığı tezini savunmaktadır. Özetle sunacak olursak,

.

  • Dilsel zeka (yazarlar, politikacılar)
  • Mantıksal-matematiksel zeka (bilimadamları felsefeciler, araştırmacılar)
  • Görsel-mekansal zeka (mimar, denizciler)
  • Bedensel-kinestetik zeka (sporcular, sanatçılar, dansçılar)
  • Müzikal zeka (müzisyenler)
  • Kişilerarası zeka veza sosyal zeka (öğretmen, satıcı, politikacı)
  • Benlik zekası (felsefeciler, bilim adamları)

.

Bunlara ek olarak Peter Saloyev, Gardner’in kişisel zeka yetenekleri kavramını da kendi temel duygusal zeka tanımının içine katarak, duygusal zekayı oluşturan yetenekleri 5 ana başlıkta toplamakta :

a) ÖZBİLİNÇ : Kendini tanıma, duygusal zekanın temelidir. Duygularını tanıyan kişiler, yaşamlarını daha iyi idare edrler, kişisel kararlar gerektiren konularda düşüncelerinden çok daha emindirler (iş-evlilik gibi ).

b) DUYGULARI İDARE EDEBİLMEK : Bu yetenek, özbilinç temeli üstünde gelişmektedir. Bu yeteneği zayıf kişiler sürekli huzursuzluk içindeyken, kuvvetli olan kişiler olumsuz yaşantılar sonucu kendilerini daha kolay toparlarlar.

c) KENDİNİ HAREKETE GEÇİRMEK : Duyguları bir amaç doğrultusunda toplayabilmek, dikkat edebilmek, kendini harekete geçirmek, kendine hakim olabilmek ve yaratıcılık için gerekli yetenektir. Bu beceriye sahip olan kişiler, yaptıkları işlerde üretken ve etkilidirler.

d) BAŞKALARININ DUYGULARINI ANLAMAK (EMPATİ) : İnsanlarla ilişkide temel beceridir. Bu yeteneğe sahip kişiler, öğretmenlik, idarecilik gibi mesleklerde başarılı olurlar.

e) İLİŞKİLERİ YÜRÜTEBİLMEK : Bu becerisi gelişmiş kişiler, sosyal yaşamlarında oldukça başarılıdırlar.

Kaynakça:

Alfred Binek, Psychologie des grands calculateurs et joueurs d’échecs (Paris 1894)

Yörükoğlu, Atalay (2004). “Zekâyı Belirleyen Etkenler”, Çocuk Ruh Sağlığı, s. 106-108, İstanbul: Özgür Yayınları.

Joachim Funke, Bianca Vaterrodt: Was ist Intelligenz? Beck, 2009

TUBİTAK Bilim ve Teknık İnternet Portalı, 2007

Memory Center Nöropsikiyatri İnternet Portalı, 17 Haziran 2006

Alman Focus Dergisi, sayı 45 / 2010, sayfa 143

Psikiyatrik Ansiklopedi

Yorum bırakın