Yazar: Amatör filozof
Yaratılışçıların çoğunluğunun canlılar dünyası konusundaki görüşleri türlerin birbirinden bağımsız şekilde ani olarak yaratıldığı şeklindedir. Bunu kanıtlayabilmek amacıyla kullandıkları yöntemler genellikle evrim kuramının çürütülmesine yöneliktir. Evrim kuramının yanlışlığı kanıtlandığı taktirde yaratılışın doğrulanacağını varsaymaktadırlar. Bu amaç doğrultusundaki akıl yürütmelerde, evrimin temel kanıtlarından olan, türlerin birbirine olan yakınlığını gösteren, morfolojinin, protein dizilimlerinin ve genetik materyalin benzerliğinden doğan kanıtlar yaratılışçılarca geçersiz sayılmakta, bu tür benzerliklerin türler arasındaki akrabalıkları, birbirine benzer türlerin ortak ataya sahip olduğunu kanıtlayamayacağı ifade edilmektedir. Örneğin şempanze ile insanın yakın akraba olduğu, ortak ataya sahip oldukları yaratılışçılarca kabul edilmemektedir. Aslında bu düşünce tarzı iki ucu keskin bıçak gibidir. Bu tür kanıtların kabul edilmemesi, bumerang gibi geri dönerek, yaratılışçı görüşün en temel tezlerine zarar verebilir. Bunun nasıl olabileceği konusundaki kişisel düşüncelerimi aktarmak istiyorum:
Yaratılışçılığın ana tezi, klasik saat örneği üzerinden şu şekilde özetlenebilir:
- Saat, farklı parçaları olan ve bunların birbiriyle uyum içinde çalıştığı, belli bir fonksiyonu olan, kompleks mekanizmaya sahip, tasarım ürünü bir nesnedir.
- Saat kendi başına tesadüfen ortaya çıkmış olamaz, bir yapımcısı (tasarımcısı) vardır.
- Canlı varlıklar da, birbiriyle uyum halinde çalışan parçalardan oluşmuş, belli fonksiyonları olan, kompleks mekanizmaya sahip varlıklardır.
- O halde, nasıl saatin bir tasarımcısı varsa canlı varlıkların da bir tasarımcısı olmak zorundadır.
Bu noktada, canlıların değişken cansızların durağan olduğu, saatin nasıl yapıldığını gördüğümüzü, buna karşılık canlılığın ortaya çıkışını görmediğimizi, saati yapan tasarımcının insan olduğu, tasarımı önce beyninde oluşturduğu ve saatin maddesel bir süreçle ortaya çıktığını, canlıları varettiği öne sürülen tasarımcının ise maddesel bir beyne sahip olmayan saf bir bilinç olduğunu, bu durumun gözlem ve deneye aykırı olduğunu vb. karşıt görüşler öne sürerek canlıların saate benzetilmesinin geçersiz olduğunu savunabiliriz. Ancak ben bu yazıda bunu yapmayarak, bir an için yaratılışçıların ana tezlerinin doğru olduğunu, saatin canlı varlıklara yeterince benzediğini ve bu akıl yürütmenin mantıken kabul edilebileceğini varsayacağım. Bu kabul sonrasında da başka bir duruma aynı yöntemi uygulayacağım ve bunun sonuçlarını tartışacağım. Bu yöntemi uygulayacağım olgu insan ve şempanzenin birbiriyle akrabalığıdır. Ana tezimizi şu şekilde özetleyelim:
- Genetik yapısı birbirine en benzer olan insanlar birbiriyle akraba olanlardır.
- Diğer canlılar da insanlar gibi genetik yapıya sahiptir.
- Canlılar arasında genetik (ve morfolojik) açıdan insana en benzer olan şempanzedir. İnsan ve şempanzenin genleri arasındaki benzerlik % 99 oranındadır.
- O halde, insan ve şempanze akrabadır.
Görüldüğü gibi yaratılışçıların yaptığı tasarım çıkarımının yöntem olarak aynısı olan bir mantıksal çıkarımla insan ve şempanzenin akrabalığını kanıtlayabiliyoruz. Üstelik bizim çıkarımımızda benzerlik çok daha kuvvetli. Tasarım çıkarımında saat canlı varlığa benzetilirken, akrabalık çıkarımında şempanze insana benzetiliyor. Şempanzenin insana benzerliği- kesinlikle- saatin canlı bir varlığa benzerliğinden daha fazladır. Peki insanlar için akraba ne demek, kimlere akraba diyoruz, kısa ve öz bir cevap şudur. Yakın bir ortak ataya sahip olan insanlar akrabadır. Yukarıdaki akıl yürütmeyle şempanze ile insanın akraba olduğunu kanıtladığımıza göre, bunun sonucu olarak insan ve şempanzenin ortak bir atası vardır diyebiliriz. Şayet bu mantıksal çıkarım kabul edilemez olarak görülürse, yaratılışçıların tasarım çıkarımı ondan çok daha fazla oranda kabul edilemez olmalıdır.
Sonuç olarak, yaratılışçıların temel mantığı kullanıldığında canlılar arasındaki akrabalığın ve evrimin de kabul edilmesi mantıksal açıdan gereklidir. Bu nedenle türlerin birbirinden bağımsız şekilde ve ani olarak yaratıldığı görüşü mantıksal olarak tutarlı şekilde savunulamaz. Yaratılışçı görüş açısından en tutarlı yaklaşım, evrimi geçek bir olgu olarak kabul etmek, ancak evrimi Tanrı’ nın yönlendirdiğini savunmak, evrimin canlılar dünyası için Tanrı’ nın koyduğu bir kanun olduğunu benimsemektir. Sanıyorum Katolik kilisesi ve akıllı tasarımcıların yönlendirilmiş evrim grubu da bu gerçeği gördüğünden artık evrim kuramına direk olarak karşı çıkmaktan vazgeçmişlerdir. Darısı Müslümanlar ve Evangelistlerin başına…
Kaynak: