İnsan Evriminde Yeni Bir Devrim: Ardipithecus ramidus


17 yıl boyunca Dr. White ve arkadaşları her yıl artan keşifleri ile Ardipithecus’un evrimsel ilişkilerine ve soyağacındaki yerine dair olan hipotezlerini güçlendirdiler ve yayınladılar. Bizler de Dr. White’ın arazi ve laboratuar çalışmalarına katılmış ve bu sürece yakından tanıklık etmiş antropologlar olarak gözlemlerimizi ve deneyimlerimizi sizler ile bu yazı çerçevesinde paylaşmayı hedefledik. Tim White, Ar. ramidus ile insan ve Afrikalı büyük kuyruksuz maymunların son ortak atasının şempanze benzeri olmadığını, farklı evrimsel çizgileri izlediklerini öğrendiğimizi belirtiyor. Ona göre Ardipithecus, “ne şempanze ne de insan, sadece bir zamanlar olduğumuz bir canlıydı”.

Erksin Savaş Güleç
[Tüm yazıları]

Hominid fossils belonging to Ardipithecus ramidus kadabba, found in 1997-1999.Başkanlığını Tim White’ın sürdürdüğü Middle Awash araştırma projesine ülkemizden ilk katılım 1991 yılında Fulbright bursunu kazanarak Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’e giden Prof. Dr. Erksin Güleç ile başlıyor. Bu arada İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Güven Arsebük, Dr. Güleç’in Tim White’ın hocası diyebileceğimiz Dr. Clark Howell ile tanışabilmesine Yarımburgaz Mağarası Kazısı’nda vesile olmuştur. Bu sayede Dr. Güleç, Dr. White ile uzun yıllar dostluğa dönüşecek bir ilişki kurmuştur. Bu ilişkinin kurulması ülkemizde o yıllarda bir nevi duraklama devri yaşayan Biyolojik Antropoloji çalışmalarının büyük bir ivme kazanmasını, yenilenerek güncellenmesini sağlamıştır. Dr. Güleç ilişkilerini ilerleterek 1992-1994 yılları arasında Tim White ve Clark Howell ile ülkemizde ortak projeler yapmış ve böylece Anadolu’nun insan evrimi açısından önemi araştırılmıştır. Tim White ve Clark Howell’ın olağanüstü arazi deneyimleri sıradan bir Pleyistosen kömür madeni olarak ziyaret ettiğimiz Konya-Ilgın-Dursunlu kömür yataklarının atıklarında Anadolu’nun 900.000 yıl öncesine ait bilinen en eski kuvars taş aletlerin ve beraberinde fosil faunanın keşfedilmesine olanak sağladı. Anadolu’nun insan evrimi açısından önemini anlamak için Dursunlu çalışması iyi bir başlangıç oluşturmuştur. Ayrıca bu çalışmalar Ardipithecus keşiflerinin yapıldığı platform olan Amerikan Bilim Fonu (NSF) destekli uluslararası RHOI Projesi’nin Türkiye grubunun oluşturulmasının da bir anlamda zeminini hazırlamıştır. Ülkemizden Etiyopya Middle Awash araştırmalarına ilk kez Dr. Güleç Tim White’ın daveti ile katılır. Dr. Güleç, Cesur Pehlevan ve Ferhat Kaya’nın da Middle Awash projesinde ülkemizi temsil etmesini sağlar ve uzun yıllar bu araştırmalara katılırlar. Science dergisinin özel sayısında Cesur Pehlevan, Aramis lokalitesinin gergedan örneklerinin evrimini çalışmış ve bir yazar olarak yer almıştır. 1991 yılından beri Tim White ve Clark Howell Türkiye Paleoantropolojisini gerek maddi gerekse manevi olarak sürekli desteklemişlerdir. Şu anda kazı çalışmalarını sürdürdüğümüz ve evrimin güzel bir kanıtı olan, prototip pentadaktil formdan tek toynağa geçişteki ara form olan üç toynak aşamasının bol miktarda intakt ve in-situ örneklerinin bulunduğu Sivas-Hayranlı-Haliminhanı Geç Miyosen Çökellerinin keşfi de bu arazi çalışmalarının ve işbirliğinin sonucudur.

İnsan evrimi çalışmalarına neredeyse her hafta paleoantropoloji, arkeoloji ve moleküler antropoloji gibi antropolojinin temel alanlarından önemli katkılar yapılıyor. Gerçekleştirilen bu çalışmaların sonuca ulaştırılarak duyurulması eskiye göre daha da hızlandı. Bilimin üretim araçları ve teknolojisi bu tür bir hıza olanak verecek ölçüde gün geçtikçe yenileniyor. Bu gelişim yeni ve ayrıntılı çalışmaların gerçekleştirilmesine ve farklı bakış açılarının yaratılmasına olanak sağlarken bilimsel üretimin biçimini ve bilimsel makalelerinin yapısını da etkiliyor. Çoğu makalenin hızla sonuca ulaşmasının nedeni olarak bilimsel üretim biçimi ve araçları olduğu kadar, bilimsel uğraşın kendi problemi içerisinde doğruya ve gerçeğe ulaşmak adına değil zaman zaman kariyerizm ve popülerizm çukuruna düşülmesinden de söz etmek mümkün. Özellikle bu tür bir bilimsel üretim kültürünün felsefe ve düşün ile bağları kopmuş olan bir dönemin ürünü olduğunu düşünmek sanırız hata olmaz. Bilimsel bilgi bir kuram içerisinde sunulmadığı, tartışılmadığı ya da kuramı yenileme ve değiştirme kaygısı gütmediği sürece tamamlanma süresi de kısa zaman alıyor. Bu şeklide olan çalışmalar genel olarak daha hızlı sonuca ulaşma ve bilim camiasına duyurulma şansına sahip. Elbette zaman kuramsal ya da nitelikli bir bilimsel çalışmanın kıstası sayılamaz ancak uğraşın ve deneyimlerin en büyük tanığı olabilir. Thomas Kuhn Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinde bilgi, hipotez, kuram ve kendi tabiri ile paradigma üzerinde yoğunlaşarak bilimsel üretim sürecinde kuramsal çalışmaların devrimsel nitelikleri, süreçleri ve eytişimlerinin önemini vurgular. Bilimsel üretim, bilginin kuramı sınadığı, desteklediği ya da değiştirdiği bir biçimde sunuluyorsa devrimsel değişim yaratıyor. Bu bağlamda Darwin’in bilimsel devrimi yani evrim kuramı temel bir çalışmadır. 150 yıl önce Darwin’in çalışmasının sonuca ulaştırabilmesi yaklaşık 20 yıl sürdü. Darwin yıllar boyunca sınadığı verilerini ve gözlemlerini oluşturduğu yeni kuramını sunma kaygısı içindeydi. Ernest Mayr’ın türleşme teorileri gibi Stephen Jay Gould’un 1970’li yıllarda Niles Eldredge ile oluşturduğu punctuated equilibrium kuramı da bunlar arasında yer alır. Bundan hareketle benzer bir devrimsel değişimin esintisini hissettiren yeni bir çalışma ise 2 Ekim 2009 sayılı Science dergisinin özel sayısında duyuruldu. Çalışma arkadaşımız Dr. Tim White, 1981 yılından beridir araştırma yaptığı Middle Awash bölgesinde ilk kez 17 Aralık 1992 yılında keşfettiği Ardipithecus ramidus türünün kapsamlı çalışmasını 2009 yılının 2 Ekim tarihinde sona erdirdi. Science dergisi bu önemli çalışma için özel bir sayı hazırladı ve tüm dünyaya duyurulmasını sağladı.
White’ın çalışmasını sonlandırması 17 yıl sürdü. Oysa Ardipithecus’un ilk duyurusunu keşfettiği 1992 yılından iki yıl sonra 1994 yılında yaptı, bu duyuru yayını sadece bir üstçene ve diş parçasının basit morfolojik tanımı ve öncül karşılaştırmalarından oluşuyordu. Ardipithecus’un insan evrimindeki filogenetik yerini kesin bir biçimde sorgulamıyordu, zira kuvvetli bir hipotez kuram içerisinde yeterince sınanamamıştı çünkü bulunan fosil kanıtlar henüz yetersizdi ve gerekli bilimsel verileri sağlamıyordu. 1992 yılından bugüne Ardipithecus’un 36 farklı bireyine ait 110 fosil element keşfedildi. 17 yıl boyunca Dr. White, Dr. Aswaf, Dr. Haile-Selassie, Dr. Lovejoy, Dr. Beyene, Dr. Suwa ve Dr. WoldeGabriel her yıl artan keşifleri ile Ardipithecus’un evrimsel ilişkilerine ve soyağacındaki yerine dair olan hipotezlerini güçlendirdiler ve yayınladılar. Bizler de Dr. White’ın arazi ve laboratuar çalışmalarına katılmış ve bu sürece yakından tanıklık etmiş antropologlar olarak gözlemlerimizi ve deneyimlerimizi sizler ile bu yazı çerçevesinde paylaşmayı hedefledik. Yazılanların kolay anlaşılabilmesi için mümkün olduğunca paleoantropoloji disiplininin teknik jargonundan uzak durmaya çalıştık.

Ardipithecus’un keşfi

Dr. White et. al., Science dergisinde yayınlanan “Ardipithecus ramidus and the Paleobiology of Early Hominids” başlıklı makalesinin giriş kısmına Darwin ve Huxley’den alıntılar yaparak başlar. 1871 yılında Charles Darwin, yapmış olduğu çalışmaların ve gözlemlerin etkisinde “Afrika insanlığın doğmuş olabileceği en olası kıtadır” sonucuna ulaşır. Ardından Thomas Huxley, “daha çok insansı olan bir ape’e ya da daha çok maymunsu olan bir insana ait fosilleşmiş kemikler henüz doğmamış bir paleontolog tarafından gelecekte bulunabilir” şeklinde geleceğe karşı büyük bir umutla bakarak ortak atadan söz eder. Darwin ve çağdaşları insanın ape benzeri bir atadan evrimleştiğini düşünüyorlardı. Bu dönemde insana ait fosiller sadece Avrupa’daki Neandertal ve Dryopithecus (bir Miyosen dönem kuyruksuz büyük maymunu) ile sınırlıydı. Asya’da, Java Homo erectusu 1890 yılında keşfedildi, Afrikalı Australopithecusların keşfi ise ancak 1920’lerde başlayacaktı. Günümüz moleküler genetik çalışmaları Huxley’in insan ve ape evrimsel ortaklığından söz ettiği filogenetik bağı doğruluyor. Huxley dönemin yetersizliklerinden ve eksikliklerinden dolayı şempanze ve insanın evrimsel ayrışmasının 14 milyon yıl önce olduğuna inanıyordu. Bunun nedeni ise o dönem bulunmuş olan Miyosen kuyruksuz büyük maymunu olan Ramapithecusa ait olan diş fosilleriydi. Ancak güncel moleküler genetik ve fosil keşifler şempanze ve insanın evrimsel ayrışmasının 5-4 milyon yıl gibi daha yakın bir tarihte gerçekleştiğini kuvvetli bir biçimde destekliyor. 1970’li yıllarda Laetoli ve Hadar’da  Australopithecus afarensisin keşfi birçok farklı yeniliği de beraberinde getirdi. Böylece 3,7 milyon yıl önce görece küçük kafatası hacmi ile yetenekli dik yürüyen atasal biçimlerin varlığı kesinleşmiş oldu. Australopithecus anamensis ise biraz daha eskiye 3,9-4,2 milyon yıllarına tarihlendirilen diğer bir küçük kafatası hacmine sahip dik yürüyen ve Au. afarensis ile birçok özelliği paylaşan bir krono-tür olarak tanımlandı. Bununla birlikte son on yıl içerisinde Etiyopya, Kenya ve Çad’da Geç Miyosen döneme tarihlendirilen çökellerde hominid fosilleri keşfedildi. Bu Geç Miyosen fosilleri Ardipithecus, Orrorin ve Sahelanthropus olarak isimlendirildi. Dr. White, bu üç farklı Geç Miyosen cinsinin bir cins (Ardipithecus) altında isimlendirilebileceğini düşünüyor. Bu üç tür de klasik olarak bilinen ve insanın ortaya çıkışının, özellikle dik yürümenin savana ortamına adaptasyon ile gerçekleştiğini öne süren sava karşı çıkıyor. Darwin’den günümüze Afrikalı apeler ile son ortak atamızın anatomik ve davranışsal olarak şempanzeye benzediği düşünülürdü. Günümüz şempanzeleri o dönemki ortak atamıza benzeyen yaşayan fosiller olarak nitelendirilirdi. Hatta Australopithecuslar, şempanze ile insan arasında geçiş formu ya da kayıp halkalar biçiminde bile yorumlanırdı. Dik yürümek, kuru iklimin, azalan ağaçların ve savan ortamında ortaya çıkan avantajlı bir adaptasyon olarak savlaştırılırdı. Dr. White ve diğer araştırmacılar, Science dergisinin yayınladığı bu önemli keşfi anlatan makalelerinde insan evriminde özellikle son ortak ata ve dik yürümenin kökeni gibi eksik ve hatalı bilinen noktaları aydınlatıyorlar. Ezberlerimizi bozuyor ve doğru biliyoruz şeklinde düşündüklerimizi değiştiriyorlar.
Ardipithecus, Etiyopya’nın doğusunda Afrika’nın doğu boynuzuna yakın Afar bölgesinde uzanan Awash ırmağının orta kısımlarında (Middle Awash) Aramis lokalitesinde 1992 yılında keşfedildi. Middle Awash bölgesi insan evrimi açısından son derece önemli bir bölge haline geldi. Bu bölgede hemen hemen 1 km’den daha kalın bir Neojen (23 milyon yıl ile yaklaşık 10 bin yıl öncesini kapsayan jeolojik dönem) tabakası vardır. Bu tabakalar içerisinde Geç Miyosen dönemden Pleyistosen döneme kadar (bölgedeki çökeller 6 milyon ile 80 bin yıl öncesine tarihlendirilmiştir) toplam 8 farklı insan atası keşfedilmiştir. Bu çökellerden elde edilen bütün omurgalılara ait fosillerin sayısı 18.327 iken insan atalarına ait fosillerin toplam sayısı sadece 284’tür. White ve arkadaşları ilk olarak 1981 yılında bu bölgede araştırmalara başlıyorlar, ancak sistematik olarak paleontolojik, jeolojik ve jeokronolojik çalışmalar ilk defa 1992 yılından itibaren ivmeleniyor. 1992 yılı ve ertesi iki sezon boyunca artan hominid fosilleri nedeniyle White daha çok stratigrafik olarak Alt Aramis Üyesi’nde araştırmalara ağırlık verdi. Middle Awash lokalitelerinin tarihlendirilmesi Neojen tabakalar arasında sıkça görülen ve yatay olarak çok geniş bir alana yayılmış olan volkanik tüf tabakalarının kronostratigrafik karşılaştırmaları ile yapılmıştır. İyi kristalize olmuş pumice tüfler Ar/Ar yöntemi ile başarılı tarihlendirme çalışmalarına olanak vermiştir.
Aramis lokalitesi ve genel olarak Middle Awash bölgesinde çok periyodik yağışlardan dolayı güçlü aşınmalar meydana gelir. Bu aşınmalar her yıl yeni fosillerin açığa çıkmasına ve taşınmasına neden olur. Bu nedenle fosil keşifler çoğunlukla dikkatli yüzey araştırmaları sırasında gerçekleşir. Bulunan fosilin çevresi ve devamı olan o yılki aşınmış mevsimlik tabaka bir yere kürek yardımı ile toparlanır ve elenerek buluntular tek tek incelenir. Gerekli görüldüğü takdirde kazı çalışması yapılabilir. Arazi çalışması sırasında en önemli aşama fosil ile ilgili olan GPS koordinatları, osteolojik, sistematik, jeolojik, arkeolojik ve tafanomik verileri gibi hemen her türlü bilimsel verinin kayıt edilmesi ve belgelenmesidir. Bu şekilde fosiller toparlandıktan sonra laboratuara taşınır ve birçok farklı disiplinden araştırmacının katılımı ile bütünsel bir bakış açısı geliştirilerek bilimsel inceleme, yorumlama, tartışma ve yazım aşamasına geçilir.
Middle Awash bölgesindeki çalışmalar bizim ülkemizde kış dönemine denk gelir. Genelde Kasım ayı ortalarında başlar ve Ocak ayının ilk haftası gibi sona erer. Bu tarihler Afar bölgesinde araştırma için en uygun iklim zamanıdır. En uygun iklim zamanından kasıt yağışın seyrek oluşudur zira ekvator güneşinin kavurucu sıcağı altında çalışmak insanın beden ve irade gücünün sınırlarını hayli zorlar. Anılarımız arasında büyük keşiflerin yanı sıra birçok arkadaşımızın zorlu koşullardan dolayı yaşadıkları hastalıklar da vardır. Middle Awash bölgesinde lokaliteler birbirlerinden farklı mesafelerde uzaktırlar. Her sabah, kahvaltıdan önce gidilecek olan lokalite hava ve uydu fotoğraflarından incelenir ve rota belirlenir. Detaylı hava ve uydu fotoğraflarında aşınmış bölgeleri görmek mümkündür, böylece fosilli lokaliteleri bulma olasılığı artar. Hızlıca yapılan kahvaltıdan sonra başta su matarası olmak üzere gerekli olanlar alındıktan sonra arazi araçlarına binilir ve yola çıkılır. Tim White aynı bölgede yıllardır çalışmış olmanın deneyimi ile büyük bir dikkat ile hareket eder ve potansiyel bölgelerde durarak hızlı ya da detaylı yüzey araştırmaları yaptırır. Hominid fosili bulmanın bazı ipuçları vardır; öncelikle hangi jeolojik dönemde araştırma yaptığınızı bilip hangi fauna ile karşılaşacağınızı ve bu fauna içerisinde anahtar fosillerin hangileri olduğunu bilmeniz gerekir. İnsan ataları diğer maymun grupları gibi bir ekosistemde büyük otçul ve etçil gruplarından farklı olarak ekosistemin çok küçük bir yüzdesini oluştururlar. Bu nedenle Middle Awash’ta bulunan 18.327 omurgalı fosilin sadece 284’ü hominidlere aittir. Hominidler ile benzer ekolojik ortamlarda yaşayan diğer canlıları bilmek ve o canlıların fosillerini bulmak sizin için hominid fosili keşfetmenizin olasılığını güçlendirecektir. Kimi canlılar doğada benzer nişleri paylaşırlar ve birini bulmak diğeri hakkında fikir verir.
Middle Awash araştırma ekibi uluslararası bir gruptur. Farklı ülkelerden bilim insanları ve Etiyopyalı işçiler ekibin üyeleridir. Farklı hayvan gruplarının evrimlerini çalışan paleontologlar, paleoantropologlar; stratigrafi, tektonizma, paleomagnetizma, kronostratigrafi, biyostratigrafi çalışan jeologlar; taş aletleri ve insanın materyal kültürünü çalışan arkeologlar; bölgenin güncel biyoçeşitliliğini çalışan biyologlar; bu araştırmaların öyküsünü yazmak isteyen gazeteciler ve ziyaretçiler ekibin her yıl değişen üyeleri arasındadır. Aslında ekibin en önemli üyeleri yıllardır arazi çalışmalarında kazandıkları deneyimler ile Etiyopyalı işçilerdir. Çalışmalarda neredeyse bir mezun öğrenci kadar bilimsel bilgiye ve tartışılmaz düzeyde, yetenekte arazi koşullarına karşı dirence ve fosilleri keşfetmek için eğitilmiş keskin gözlere sahiptirler. Middle Awash çalışmalarına yeni katılan üyeler ilk olarak işçiler tarafından bilgilendirilirler. Arazi çalışması boyunca herkesin ayrı bir görevi vardır. Dr. White işbölümünü kişilerin bireysel yetenekleri doğrultusunda yapar. Böylece maksimum verimlilikte iş çıkarmış olur. Kimisi fosil envanterinden, kimisi veri toplanmasından, kimisi kamp işlerinden, kimisi DGPS kullanımından sorumludur; kimisi araç sürücülüğü gibi çok çeşitli gereksinimleri karşılayacak bir işbölümünün parçalarıdırlar. Dr. White, arazi çalışmalarında eğer büyük keşifler yapmak istiyorsanız öncelikle güçlü ve uyumlu bir ekip oluşturmak zorundasınızdır der.
Aramis lokalitesinden Ardipithecus ramidusun en az 36 farklı bireyine ait 110 fosil element keşfedildi. Bu türe ait ilk fosilin 1992 yılında keşfedildiğini ve ilk duyuru yayınının da 1994 yılında gerçekleştiğinden daha önce söz ettik. Fosil buluntuların yıllar içerisinde artması, daha doğru morfolojik analizlerin ve çalışmaların yapılabilmesine olanak sağladı. Buluntular kafatası, el ve parmak kemikleri, ayak ve ayak parmağı kemikleri, bacak kemikleri, kol kemikleri ve kaçla kemiklerinden oluşuyor. Bütün bu fosil kemikler, organizmanın vücut yapısı, hareket biçimi, diyeti ve az da olsa sosyal yaşam biçimi hakkında bilgi sahibi verebilecek kadar yeterli. Elbette sadece Ar. ramidusa ait değil diğer canlılara ait olan hayvan ve bitki fosilleri de Ar. ramidusun yaşam biçimi hakkında önemli bilgiler veriyor.

Aramis’in ekolojisi

Daha önce bulunan erken hominidlerin lokalite verileri mozaik bir habitatı işaret ediyor. Ancak Aramis lokalitesinden elde edilen hayvan ve bitki fosilleri karışık bir habitatı göstermiyor. Aramis’te bulunan 4,4 milyon yıl öncesine tarihlendirilen lokalitelerde yoğun bir biçimde ağaç fosillerine rastlandı. Ayrıca izotopik paleosol analizleri de yoğun bir bitki örtüsünü işaret ediyor. Günümüz Aramis koşulları neredeyse çöl iklimine sahip ancak bundan 4,4 milyon yıl önce Aramis daha çok su, bitki örtüsü ve canlı çeşitliliğini barındıran daha nemli bir bölgeydi. Bununla birlikte faunal buluntular arasında yer alan tragelafin türü boynuzlular, maymunlar, küçük memeliler ve diğer bazı türler yine Aramis lokalitesinin yoğun bir bitki örtüsü ile kaplı olduğunu göstermektedir. Ardipithecusa ait beş farklı bireyin dişlerinden alınan karbon izotop örneklerinin analizleri bu türün yoğun olarak yoğun bitki örtüsü ortamında C3 tipi fotosentetik bitkiler ile beslendiği göstermektedir. White, Aramis lokalitesinin ağaçlık alandan yoğun bitki örtüsüne dönüşmekte olan bir floraya sahip olduğunu düşünüyor. Bu sonuç daha önce bildiğimiz iklimsel seçilim baskısının baz alındığı savana hipotezi ile uyuşmuyor.
Darwin’den sonra bile çevresel faktörlerin insanın kökeni, evrimi ve adaptasyonu üzerinde oynadığı rol tartışılır durumdaydı. 1925 yılında Raymond Dart bir çocuk kafatası olan ilk Australopithecus fosilini tanımladı ve bu fosil ile birlikte yarı ağaçlık savana ortamı dik yürümenin ortaya çıktığı çevresel ortam olarak yorumlandı. Yukarıda da söz ettiğimiz gibi Ardipithecus’un bulunduğu Aramis lokalitesinden elde edilen fosil kanıtlar bu bölgenin 4,4 milyon yıl önce ağaçlık bir ortam olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte kuş ve küçük memeli fosilleri de otlak ve savana ortamının erken hominidlerin evriminde seçici bir faktör olmadığını işaret ediyor. Ayrıca bulunan büyük memeli fosilleri de bunu destekliyor. Aramis lokalitesinden 16 farklı ailenin 34 farklı cinsine ait 40 farklı türün yaklaşık 4000 envanterli fosili elde edildi. Primat (maymun) türlerine ait sadece 3 farklı tür buluntu mevcut ve bunlardan en ender olanı 36 farklı bireye ait 110 fosil element ile temsil Ardipithecus atamız. Ardipithecusun dışında bulunan primatlar ise kolobinler ve babun benzeri küçük boyutlu maymunlardır. Günümüzde kolobinler ormanlık alanlarda ağaç yaşamı sürmektedirler.
Aramis lokalitesinde keşfedilmiş olan büyük memelilerden spiral boynuzlu antilop (Tragelaphus ya da güncel adı ile kudu) baskın türdür. Bu türün günümüz örnekleri çoğunlukla yaprak ile beslenirler (browser) ve çalılık ya da ağaçlık ortamları seçerler. Bunun yanı sıra Aramis lokalitesi buluntuları arasında otlar ile beslenen (grazer) antilopların fauna içerisindeki oranı azdır.
Bütün bu veriler Ar. ramidusun anatomik ve davranışsal özelliklerinin açık savana benzeri otlaklarda ya da karışık bir ortamda evrimleşmediğini gösteriyor. Bunlardan farklı olarak, erken hominidler daha çok kapalı ve ağaçlık habitatlarda ortaya çıkmışlardır ve ekolojik olarak daha geniş alanlara yayılmış olan Australopithecuslara atalık etmişlerdir.

Ardipithecus ramidusun insan evrimindeki rolü

Charles Darwin ve Thomas Huxley insanın kökeni ve evrimi hakkında yeterli fosil kayıtlara sahip değilken kafa yormuşlardı. Sadece birkaç Neandertal fosili ve yaşayan apeler hakkında sınırlı bilgileri ile insan evriminde dik yürümenin, küçük köpek dişlerine sahip olmanın ve bizi özel kılan akıllı bir beyine sahip olmanın kökenleri ve evrimleri hakkında yorum yaptılar. Bizler, ilk Homo türünün yaklaşık olarak 2,3 milyon yıl önce ve ilk taş alet kullanımına dair izlerin 2,6 milyon yıl öncesine ait olduğunu biliyoruz.
Australopithecuslar ilk olarak 1924 yılında keşfedilmişlerdir ve Homo cinsinin bir atalarıdırlar ve 4,2-1 milyon yılları arasında yaşamışlardır. Australopithecusların morfolojik özellikleri onların Homo cinsinin ataları olduğu konusunda bir kuşku uyandırmıyor. Ancak, insan evriminde Australopithecuslardan önce hangi atasal grupların var olduğu konusu gizemini koruyordu. White, Ardipithecusun Australopithecinlerden daha ilkel özellikler taşıdığını ve yine Australopithecuslardan önce varolmuş olan erken hominidler ile ilgili birçok gizemi çözdüğünü ileri sürüyor. Sadece bununla kalmıyor, son ortak atanın doğası ve yaşayan şempanze ve bonoboya giden evrimsel çizgi hakkında bilgiler veriyor. Toplanan binlerce omurgalı, omurgasız ve bitki fosilleri ile dişlere ve toprak örneklerine ait izotop bileşimleri Ar. ramidusun bir ormanlık alan sakini olduğunu kanıtlıyor. Ayrıca, şempanzeden daha çok omnivor (hem etçil hem otçul) diyete sahip olduğunu da bu analizler sonucu öğreniyoruz. 1994’de diş ve çene parçalarından oluşan küçük bir grup fosile sahip iken bugün 36 ayrı bireye ait 110 adet fosil elemente sahibiz. En çok iskelet parçası bulunan birey dişidir ve osteolojik özelliklerinden bu bireyin ağırlığının yaklaşık olarak 50 kg ve boyunun ise yaklaşık olarak 120 cm olduğu anlaşılıyor. Bulunan erkek bireylere ait fosiller ile karşılaştırıldığında erkekler ile dişiler arasında çok az bir boyut ve büyüklük farkının olduğu görülüyor. Beyin büyüklüğü yaşayan bir şempanzeninki ile neredeyse aynı. Bulunan birçok diş ve bütüne yakın kafatası parçaları Ar. ramidusun küçük bir yüze ve insana benzer bir biçimde azalmış köpek dişi/önazıdişi oranına sahip olduğunu işaret ediyor. Bu özellikler yani küçük köpek dişine sahip olmak sosyal yaşam biçiminde daha az agresif ilişkilerin varlığını kanıtlıyor. Ar. ramidusun elleri, kolları, bacakları, ayakları ve ayak parmakları onun ağaç üzerinde rahatlıkla hareket edebildiğini gösterir iken aynı zamanda günümüz şempanzeleri gibi dik tırmanma, setiklerine basarak yürüme (knuckle-walking) gibi kimi karakteristik hareket biçimlerini gerçekleştiremediğini de gösteriyor. Ar. ramidusun kalça kemikleri ağaç ve yer yaşamı için mozaik karakterler barındırıyor. Kara üzerinde ise Australopithecinlerden daha ilkel biçimde dik yürüdüğü şüphesiz.
Kent State Üniversitesi’nden Owen Lovejoy Ardipithecus ramidus hakkındaki düşüncelerini Science dergisinin ilgili özel sayısında “Reexamining Human Origins in Light of Ardipithecus ramidus / Ardipithecus ramidusun Işığında İnsanın Kökenini Yeniden Test Etmek” başlıklı makalesinde anlatıyor. Şempanze, bonobo ve goril yaşayan en yakın akrabalarımız. İnsanın kökeni hakkında son yüzyıldaki en gözde hipotez, erken hominid ve hatta son ortak atanın anatomik ve davranışsal özelliklerinin günümüz şempanze, bonobo ve gorillere bakılarak kurgulanmasıydı. Şempanze merkezli bilimsel bir kurgunun oluşmasına neden olan bu hipotez, Australopithecusların insan ve şempanze benzeri son ortak ata arasında bir geçiş formu olduğunu düşündürüyordu.
Ardipithecusun keşfi bu olasılıkları ve kurguları geçersiz kılıyor. Günümüz kuyruksuz büyük maymunları ilkel değildir, bugüne kadar kendi evrimsel çizgilerini izlemişlerdir. Ar. ramidus günümüz kuyruksuz büyük maymunlarından farklı olarak insan ve kuyruksuz büyük maymunların son ortak atasına ait bazı özellikleri korumaktadır. Dik yürümek ve özellikle erkek bireylerdeki köpek dişinin küçüklüğü gibi iki temel türemiş özellik ise Ar. ramidusun kuyruksuz büyük maymunların atasal formlarından farklı olarak bir insan atası olduğunu gösteriyor.
Ar. ramidus kökenimizin gizemlerini kısmi olarak ortadan kaldırıyor çünkü Australopithecuslar ile ilgili evrimsel bağımızı aydınlatıyor. Örneğin Australopithecusların büyük azı dişleri uzun zaman boyunca sert besinler ile beslenmeye bir adaptasyon olarak yorumlandı. Bundan dolayı köpek dişleri küçülerek azı dişlerin büyümesine olanak sağladı ya da alet üretimi ile birlikte köpek dişlerinin erkekler arasında bir güç gösteri silahı olarak kullanılmasına gerek kalmadı, çünkü üretilen aletler bu işin yerine geçiyordu. Ar. ramidus Australopithecusların diş modifikasyonu ya da taş alet kullanımı gibi spekülasyonları geçersiz kılıyor, çünkü hominidlerin küçük köpek dişlerine düşünülenden çok daha önce sahip olduğunu işaret ediyor. Ar. ramidusun köpek dişlerinin küçük oluşu erkek bireyler arasında herhangi agresif güç gösterilerinin olmadığını düşündürüyor. Ayrıca. Ar. ramidusun erkek bireylerinin vücut büyüklüğü ile dişi bireylerin vücut büyüklüğü arasında çok büyük bir fark yok, bu da iki farklı cinsiyet arasında şempanze ya da gorilde olduğu gibi değil bizlerde yani insanda olduğu gibi bir ilişkinin varolabileceğini gösteriyor.
Ar. ramidusun keşfi, şempanze ya da goril benzeri bir ata formun dik yürümeye başladığına dair olan açıklamaya da karşı çıkıyor. Ar. ramidus tamamı ile dik yürüyebilen bir ataydı, dik yürümek için uygun bir kalça yapısına ve ayak morfolojisine sahip. Aynı zamanda el ve ayak parmakları ile güçlü bacak kemikleri ağaç içerisinde manevra yapabilmesine de olanak sağlıyordu.
Lovejoy, Ar. ramidusun 4,4 milyon yıl önce sahip olduğu bu özelliklerinden dolayı günümüz yaşayan şempanze, bonobo ve goril gibi kuyruksuz büyük maymunlardan farklı olarak, erkek bireylerin anneye ailesel ilişkilerde ve çocuk bakımında yardımcı olduğunu, bu davranışsal, anatomik ve psikolojik özelliklerin erken hominidler ve bizleri de içeren bütün torunları için atasal bir potansiyel oluşturduğunu belirtiyor. Bugüne kadar son ortak atamızın gelenekçi bir yaklaşım ile şempanze benzeri olduğu düşünülmüştü ve bu nedenle evrimsel tartışmalar sürekli şempanze ile karşılaştırılarak gerçekleştirilirdi. Ar. ramidus bu gelenekçi bakış açısını yıkıyor ve son ortak ataya en yakın atamız olarak insana giden evrimsel çizgide atalarımızın şempanzeler ile yollarının çok önceden ayrıldığını ve farklı evrimsel çizgileri takip ettiklerini kanıtlıyor.
Tim White, bütün bu özelliklerin ardından Ar. ramidus ile insan ve Afrikalı büyük kuyruksuz maymunların son ortak atasının şempanze benzeri olmadığını, farklı evrimsel çizgileri izlediklerini öğrendiğimizi belirtiyor. Ona göre Ardipithecus, “ne şempanze ne de insan, sadece bir zamanlar olduğumuz bir canlıydı”.

Teşekkür: Yazıyı okuyarak gramer ve imla hatalarını, anlatım bozukluklarını gideren, ayrıca yazının biçimi ve içeriği hakkında değerli önerilerde bulunan Doç Dr. İsmail Özer’e (Ankara Üniversitesi, DTCF Antropoloji Bölümü) teşekkür ederiz.

Kaynakça: Erksin Güleç, Cesur Pehlevan ve Ferhat Kaya’nın kişisel deneyimlerinden ve Science dergisinin 2 Ekim 2009 tarihli Ardipithecus ramidus özel sayısından yararlanılmıştır.

Kaynak: 

http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=653

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s